- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Yeni Umutlar Şantiyesinde Staj Günleri…
Şimdiye kadar, bilimkurgu romanlarında öngörülmüş olsa bile, toz kondurmadığımız umutlarımızdan oluşan bu dünyada, bir daha karşılaşmak istemeyeceğimiz olguların içinde; “Küresel Covid-19 Salgını Belasına!…” karşı direnmeye çalışarak yaşıyoruz…
Henüz sahip olamadığımız iyimser olanakların ortaya çıkması için; canla-başla çırpınarak sağlık için çalışan tüm insanların arkasına saklanıp; peşlerinden başımızı ileriye doğru uzatıp bakmaya çalışıyoruz, umudun ışığını yakalamak için…
Hemen aklımıza, adından dolayı David Harvey’in “Umut Mekanları” kitabı geliyor… Ve o mekanlarla ilgili 60’larda Fransız düşünürü Henri Lefebvre’in “her türden yabancılaşmaya karşı” oluşan “Kent Hakkı” kavramının üretiminde “Kentliler”in bir arada yaşamaktan doğan ve –“bir kültür olarak”– biriken, “haklarına sahip çıkma süreçlerinin” örgüsü; karşımıza yine “karşılıklı saklı haklar” kavramı olan “Hukuku” ve “artık günümüzde her türden sömürüye alet edilmesiyle iyi bildiğimiz” farklı “İmar Hukuku” zihniyetlerini ve zafiyetlerini getiriyor…
Çağrışımlar şelalesinin uğultusu yeniden içimizi karartıyor ve kulaklarımızda “… bu han-ı iştiha…” sesleri yankılanıyor Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma…” şiirinden çıkagelip!…
Ama inatla aldırmıyoruz; inadına bir umutla; umudun inadına sarılıp, direnerek; umudun ütopyasına doğru yürümeye devam ediyoruz…
“Sevgi” ne kadar “kişisel ve özel” ise; “Saygı” da en az onun kadar “kamusal bir değer” taşır. Çünkü birine ya da topluma karşı “Sevgisizlik” bir suç oluşturamadığı için “cezası da yoktur!…”
Ancak “Saygı” öyle değil; birine ya da topluma karşı herhangi bir “Saygısızlık” durumunda; “şikâyete konu olmayacaksa” bile “Kamu Davası” açılmasını gerek ve şart koşan; karşılığında da “Cezası bulunan bir suçtur; Saygısızlık!…”; tarihte her türlü puştluğun zulası olması nedeniyle…
İnsanlık tarihi boyunca, toplumu bir arada tutan, o toplumu oluşturan insanlar arasındaki; insani, doğal ve açık ilişkilerin birikiminden oluşan “Hukuk” aslında bir şekli ile karşılıklı ve doğal “Saygılar Silsilesidir…”
Yine insanlık tarihi boyunca, toplum tarafından oluşturulmuş doğal bir “Etik Doku/Kod” olan “Saygı Normu”na karşı herhangi bir “Saygısızlık Suçu”ndan hareketle işlenebilecek olan başka bir suç olan “Cezasızlık Suçu” da toplumun içerden çürüyerek yabancılaşmasına ve kargaşalar içinde yok olmasına yol açan tehlikeler taşımaktadır…
Friedrich Engels de “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” kitabında, Kadının toplumdaki varlığıyla ancak var olan “Eşitlik Hukuku”nun çökertilmesiyle “kadının bir mülkiyet öğesi haline getirilmesi sürecinin arka planında yatan “karanlık” nedenlere dikkat çeker!…”
Toplumda yaşamsal ihtiyaçları karşılamak için; elde ediliş biçimi olan “doğal üretimin dışında” bir yola saparak; “şiddet yoluyla el koyma/yağma biçiminde yaygınlaşması ve süreklilik kazanması” ile yaşama ihtiyacından daha fazla ürün yani Mülkiyet ve Mülkiyet Birikimi ortaya çıkar… Bu aynı zamanda “Eşitlik Hukuku”nun da sonudur!…
Mülkiyet edinmek ve edinilen mülkiyeti de korumak için gereken şiddet; ve o şiddetin de korunması için üretilen ölümcül cezalardan oluşan kurallar; kanunların ve devletin aynı anda ortaya çıkmasının da en önemli nedenidir!…
“Şiddetin Mülkiyetini” elinde bulunduranların keyfiyetine uygun olarak düzenlenmiş, “şiddetin koşulları olan kanunların” ve o “keyfi kanunlara göre işleyen ilksel devlet yapısı” günümüzde “kaskatı bir mekanizma” halini almıştır…
Bugün o mekanizma, yeryüzünde hüküm süren “Hukuksuzlukların Kanunlarından Oluşan Kapitalizm”in koşulsuz olarak hizmetinde olan devletin ve kanunların mülkiyetine sahip olanlarca; “Kadın Hakları” konusundan neden bu kadar ödünün koptuğunu anl
amamız için “Eşitlik Hukuku”nun sesine dikkatle kulak vermemiz gerekiyor…
“Küresel Covid-19 Salgını Belası”nın “Hukuksuzlukların Kanunlarından Oluşan Kapitalizm”i kökünden salladığı bu günler;
aslında “Evrensel Hukuk”un yeniden yazılması konusunda; “Yeni Umutlar Şantiyesi’nde Staja” başlamak için bizleri davet ediyor…
Normal şartlarda “Eşitlik Hukuku” ile üretilmiş ya da üretilecek tüm hukuksal normun korunması için yazılması gereken “Evrensel Hukukun Kanunları”; bilinmez bir sırça köşkte saklanan! dillere pelesenk olmuş süslü “Hukukun Üstünlüğü” güzellemesinden daha fazlasına, ortak yaşam alanlarımızda daha fazla yer verebileceğimiz; günlere ve yıllara doğru; umudun inadıyla yürümek gerek…
O zaman ilk adımı, kadınlar atsın; nice mutlu ve umutlu yarınlara doğru…