- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Ülkenin Yönetim Krizi, Meslek Odaları Üzerinden Çözülemez
Ülkemiz, tüm dünyayı etkileyen ve çok sayıda kişinin yaşamını yitirmesine yol açan pandemi sürecini ve bunun ekonomik-sosyal etkilerini yaşamaya devam ediyor. Salgının henüz kontrol edilemediği ve dönüşümünün kestirilemediği şu günlerde; mevcut siyasal-ekonomik kriz ve yönetim sorunu can yakıcılığını koruyor. Memleketin sorunlarına çözüm bulmak bir yana çözüme dair perspektifin bile izlerine rastlayamazken, iktidar mevcut krize her gün bir yenisini eklemekten çekinmiyor. Kriz yaratma hususundaki bu mahareti anlamak için, meslek odalarımızın yakın mücadele tarihine kısaca bir göz atmak yeterlidir. İktidar tarafından, farklı zamanlarda ama mutlaka ısrarlı periyotlarla meslek odalarının özerk-demokratik işleyiş ve yapısına müdahale edebilmenin yolları aranmıştır. Merkezi idarenin, ülkenin içinden geçtiği döneme ve acil çözüm bekleyen hayati sorunlara göz kapatarak meslek odalarını etkisizleştirmeye dönük müdahale girişimleri oldukça düşündürücüdür.
Bilimsel yaklaşımdan, kentsel planlama ve koruma anlayışından uzak bir yol izleyen merkezi irade; yurttaşların ve meslek kuruluşlarının talep ve önerilerine daha fazla baskı ile yanıt veriyor.
Hafızalardaki yeri henüz çok sıcak olan, 1999 Marmara Depremi’nden bu yana geçen 21 yıllık süre zarfında üretilen tüm afet politikaları çökmüştür. Olmasını beklediğimiz yıkıcı depreme karşı alınması gereken kısa, orta ve uzun vadeli hiçbir önlem hayata geçirilememiştir. Yaşanması kaçınılmaz olan depreme karşı küçük müteahhitlik sistemi üzerinden kentsel sağlamlaştırmanın yapılamayacağı başından belli olan süreç tüm uyarılara rağmen hayata geçirildi ve bugün inşaat sektöründe yaşanan kriz ortaya çıkmış oldu. Kobe örneğini ele alırsak; Kobe’de yaşanan 7,2 şiddetindeki depremin ardından 10 yıl içerisinde alınan önlemler sonrasında aynı şiddette yaşanan diğer bir depremde hiçbir hasar oluşmamıştır. Bizde ise geçen bu süreçte ‘yıkılması muhtemel olan yapıların sayısı (1.600.000) ve envanter’ en yetkili ağızlardan ancak iki hafta önce açıklanabilmiştir. Hâl böyleyken, önümüzdeki 20 yıl zarfında gerçekleşme olasılığı %65 olan yıkıcı depreme karşı ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarının eylem birliği yaparak çalışması gerekirken; merkezi idare tüm gücünü, enerjisini ve ekonomik kaynaklarını doğaya geri dönülemez zararlar verecek projelere yöneltmiştir.
Kısacası; doğa tahribatı, kent kaynakları ve doğal-tarihi değerlerinin talanı, işsizlik, açlık ve yoksulluk, kıdem tazminatı, hayat pahalılığı, sel ve diğer tüm afetler gibi can yakıcı sorunlar çözüm beklerken, kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarıyla uğraşmak yanlış bir tutum olarak tüm kesimler tarafından tespit edilmiştir. Bu süreçte asıl sıkıntı, tüm demokratik-özerk kurumların yapılarının keyfi olarak değiştirilmesinin istenebileceğidir. Örneğin, ilçe belediyelerinin birden fazla olabileceği, muhalif tüm yayın kuruluşlarının kendi RTÜK’ünü istemesi sonuçlarını doğurması kaçınılmazdır.
Buradan hareketle, gündemde olan başta Baro Yasası Değişikliği olmak üzere kıdem tazminatının fona devredilerek emekçilerin alın terlerinin gasp edilmesine, güvenlik soruşturması yasası ile tüm toplumun fişlenerek Anayasa’nın hukuk devleti, eşitlik, ayrımcılık yasağı, insan onuru, çalışma hakkı gibi en temel maddelerinin ortadan kaldırılmasına,
TMMOB’un etkisizleştirilmesine karşı tüm üyelerimizle birlikte mücadele etmeye, yan yana durmaya ve dayanışma içinde olmaya karalılıkla devam edeceğiz. Gerçek ve yaşamsal sorunların çözümü için mücadeleyi sürdüreceğiz.