- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
1992 Rio Konferansı’ndan Günümüze Garip Ama Çok Kısa Bir Yolculuk; “Sivilce…”
Bugün ülke veya dünya olarak düştüğümüz yere bakıyorum da; kısa bir film şeridi gözümün önünden akıp gidiyor.
Danimarka’nın kadın başbakanı Gro Harlem Brundtland’ın 1987’deki “Ortak Geleceğimiz” çalışması nasıl da heyecan yaratmıştı… Uygarlığa ulaşmanın türlü incelikli hukuk gerektiren ve sürekli huzuru ve adaleti şart koşan yollarının ışıltısı gözlerimizi kamaştırıyordu… Daha ne olsun “21. Yüzyıl ve Eylem Planı” geliyordu… Ama bir yandan da o yıllarda Sosyalist Sistemin ilk örneği kendi kendine ve hatta kendi içine doğru çökerken Dünya Bankası’nın kesenin ağzını sonuna kadar açması; huylanılmayacak gibi de değildi!… Havada uçuşan “Sivil Toplum” kavramları; Yönetişim,… bla-bla, vb, vd… Gelinen noktada her açıdan rehin alınmış bir ülke/ler ve toplum/lar… Her şey ama her şey bu geçen 30 yıl içinde buharlaştı!… Artık “Kişi Başına Düşen Gayri-Safi Milli Travmamız” konusundan rahatça söz edebiliriz. Şimdi bu aşağıdaki bölümü tadını çıkararak okumanızı tavsiye edebilirim…
“Kimlik, Kimlik Travması ve Aidiyet Kimliği:…”
(Kontrendikasyon notu: İşbu yazının alınganlarda pişik türü ruhsal tahrişe yol açtığı kanıtlanmıştır…)
Ne kadar bilinçli korunma alışkanlıkları edinmiş olursak olalım, yaşamın içerisinde yer alan irili ufaklı ve değişik türde psikolojik travma şiddetlerinden payımızı alırız…
Önemli olan sürekli bir biçimde psikolojik şiddetten arındırılmış ortamda bulunabilmek için sürekli kaçmak değil; karşı karşıya kalınabilecek psikolojik şiddeti önceden algılamaya ve ortamı şiddetten arındırabilmeye çalışmaktır.
Sürekli şiddetsiz ortam talebi de bir tür şiddet olarak karşımıza çıkabilir.
“Psikolojik Çevre Kirliliği Sistemi” de denilebilecek ve farklı nedenlerle ortaya çıkan psikolojik şiddetlerin dinamik toplamı; sınır tanımaksızın zincirleme reaksiyonlarıyla üzerimizde etkilerini bırakmaktadır. Aldığımız bu etkileri ise bizler başka mekanlardaki başka insanlara doğru aynen bizlere ulaştığı gibi sürekli taşımaktayızdır.
Nedeni anlamında ilk kaynağı olduğumuz herhangi bir psikolojik travmanın, bilmediğimiz yerlerde tanımadığımız insanlara ulaşıyor olmasını düşünmek bile bizlerde rahatsızlığa yol açabilir.
Burada saymaya ve sıralamaya yer bulamayacağımız nedenlerle ya da bahanelerle; toplumsal yaşam içerisinde psikolojik travmaya uğramamış insan yok gibidir.
Günümüzde yaşananlar karşısında etkilenmemenin de bir tür “Sabit Psikolojik Travma” biçimi olduğunu göz önüne aldığımızda; farkında olmadığımız ve ister istemez “Sürekli Psikolojik Savunma Davranışı Alışkanlığı” edindiğimiz ortaya çıkar.
Takıntılarımız veya edindiğimiz benzeri tutumlar bu davranış alışkanlığının bir yansıması gibidir.
Takıntılarımıza karşı doğrudan doğruya yapacağımız bir müdahale, yaramızın kabuğuna yönelik bir müdahale anlamına gelecektir. Ve bu canımızı acıtabilir.
Takıntılarımızı zenginleştirmek yönündeki davranış alışkanlıklarımız ise doğrudan doğruya yüzleşmek istemediğimiz yaramızın (psikolojik travma) hiç olmazsa büyüme ve derinleşmesini önlemek için temiz tutulabilmesine olanak sağlayacaktır.
Aynı noktadan birden fazla ya da birbirine yakın birden fazla yara almak toparlanması ve kapanması daha güç olan daha büyük bir yaraya yol açabilir.
Bu nedenlerle takıntılarımıza karşı üvey evlat davranışında bulunmak yerine yaşamımıza olumlu bir biçimde katılmalarına olanak sağlamak; çürütülmüş birçok süt biçiminden “peynir ve yoğurtta olduğu gibi” modernize etmek gerekmektedir.
Bu yöntemle edineceğimiz “bağışıklık sistemi”; kimliğimizin gelişme ve olgunlaşmasına olumlu bir katkıda bulunacaktır.
Su altında iken vurgun yiyen dalgıçı eskiden “vurgun yediği derinliğe” indirirlerken; bugün basınç odasında vurgun yediği derinliğin basıncına eşit basınç altında tedavi ederek sağlığına kavuşturmaktadırlar. Vurgunun tahrip şiddeti derinlikle doğru orantılıdır da denilebilir. Denilmese de bunun hiçbir önemi yoktur. Nasılsa vurgun yemiş olmak “vurgun yemiş olmaktır…”
“Katilin cinayeti işlediği yere dönmesi”nde de aynı psikolojik travma şokuyla tekrar yüzleşme isteğini barındırdığı söylenir.
Bu örneklerde olduğu gibi travma, bir “yüzleşme” ile giderilmeye çalışılmaktadır.
“Kabullenme” ise yüzleşmenin ilk önemli adımı gibidir.
İnsanın yaşamı boyunca oluşumu süren kimliğinin; bu oluşum sürecinde alınan psikolojik travmalarla ve bu travmalara karşı geliştirdiği davranış alışkanlıklarıyla doğrudan ve ayrılmaz bağı ya da bağları vardır.
Kişisel kimlik tarihi sürecinde yaşanılanların oluşturduğu dinamik son toplam, süren yaşam ilişkilerinde kendini açık bir biçimde gösterir.
Toparlanamayacak ve geliştirilemeyecek derecede davranış bozukluklarına yol açan psikolojik travma toplamı; artık bir dış kimliğin çaresiz olarak iç kimlik (kişisel kimlik tarihi) olarak kabullenilmesine yol açar. Teslim olunduktan ve yakayı kaptırdıktan sonra geçmiş olsun…
Bazen dış kimlik, “deneyimli ve kimlik sahibi zatlar” tarafından zorla giydirilerek iç kimliğin olgunlaşması engellenir…
Giydirme süreci de zaten başlı başına psikolojik travmadır. Sık sık “eğitim” adını aldığı da olur.
Çaresizce sarılmak, tutunmak zorunda kaldığımız dış kimlik; kuyruğunu yutmaya başlayan yılanın kendini yuta yuta “sıfır” şeklini alacağı son duruma kadar güzel güzel yoluna devam eder.
Ve yarılmaların başlamasıyla olgunlaşma fırsatı bulamayan iç kimlik saldırganlık düzeyinde şiddet kusmalarıyla kendini ispatlama yol ve yollarını çaresizce seçer dışarı çıkar… Dışarda kalır.
Ben bu konudan sıkıldım tekrar içeri giriyorum…
Metin KARADAĞ Haziran 1999”
“Buharlaşma!” derken eğer örnek isterseniz; daha öncede değinmiştim;… “dünün Başbakanlığa bağlı “Toplu Konut İdaresi”(TOKİ), 20. yüzyılın en büyük son konferansı sayılan Habitat-2’ye Evsahipliği yapar nitelikteyken; bugün, ülkenin rantı en bol yerlerini, “Plansız-Programsız Özelleştirme Zihniyetiyle” hazırlanmış “ReziLdanslardan” oluşan “Hödüklandlarla” dolduran bir tür “Düz Müteahhitlik” yapmaktadır…” örneği ile “Buharlaşma!…” konusundan “Kişi Başına Düşen Gayri-Safi Milli Travmamız” konusuna artık rahatça geçebiliriz…
Sorması ayıp sizin Gayri-Safi Milli Travmanız kaç?…
Mimarlara Mektup Bülteni, Mart 2021, Sayı: 265