- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
“Yeni Müstemleke Mimarlığı”na Karşı “Çağcıl Duruş”; “Ekoloji Politikası Manifestosu” Ve “Politik Ekoloji Programını” Gerektirir…”
İyi şeyler yapıldığını görmek; sonuçta insan olana huzurlu bir mutluluktan daha değerli ne verebilir ki?… Kötüler arasından iyi olanı bulup seçebilmek; gittikçe daha da zorlaşmadı mı sizce de?… Bir şu var, kötüler arasında sıradan ve çaresiz iyi kalmak ya da iyiler arasında en iyi olmak…
Geçmişin Sömürge Ülkeleri’nde(müstemleke) başta Sömürge(müstemleke) Valisi olmak üzere tüm Köle Sahipleri’nin otoritelerini sürdürmek için zenginliklerinin dışa yansıtılması temeline dayalı gösterişli yapılar; bugün başka anlayışlarda sahipleri olsa bile yine de o ülkenin acı, gözyaşı ve kanla yoğurulmuş geçmişinin izlerini taşır.
Geçmişten gelen aynı türden birikimin bugün ulaştığı “her çeşit seçkin yükseklik!…” aynı “acı izleri” insanlığın ortak mirası olarak bağrında taşımaya devam ediyor.
Bir şeyin gölgesini değiştirip/güzelleştirerek kendisini değişik/güzel kılmak olanağı yoktur. Zorlamak yerine başka, en uygun ve en çağcıl ikna yolları bulmak gerekir.
Bugünün uygulamaları, hiçbir insani, bilimsel, kültürel, sosyal ikna yollarını aramaya bile tenezzül etmeden sadece “zorlama ile yapılanlardan” oluşmaktadır. Görgüsüzce ve (sözde)estetize edildiği görünümü(!) verilmiş yapılaşmalar; “estetize kötülükler” sıralamasından başka bir anlam taşıyamamaktadırlar.
Sanki, “para eden her yeni” modernmişçesine, hoyrat savurganlıklarla her türlü kamusal kaynak kısa vadeli “anlık kazanç” uğruna israf edilmektedir. Bu sırada hiçbir “katma değer” üretmemekte ve dahası öteden beri zaten var olan kamusal değerleri yağmalamaktadırlar.
Oysa ki, ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’nde, San Francisco vadisinin devamında yer alan dünya teknolojisi’nin bugünkü merkezi olan Silikon Vadisi’nin yapımı sırasında kullanılan beton ve demir toplamından(!) oluşan yapılaşmaların binlerce katı (belki milyonlarca) miktarda beton ve demir harcanarak yapılanlar; ülkemiz ekonomisi için “doğrudan hiçbir katma değer üretemezken” Silikon Vadisi’ndeki “tek parseldeki bir yapı içinde üretilen katma değer…” TOKİ beyinlilerin, aklının ucundan bile geçemeyecek miktara ulaşmıştır.
Sürekli keyfi ve hukuksuz kanunlarla, tüm bu yapılanlara meşruiyet maskesi giydirilmesi çabası ise işin en dramatik yanını oluşturmaktadır.
“Hiçbir sorgulama ve eleştiriye açık olmayan uygulamalar; her türlü eleştiri ve sorgulamaya açık olarak oluşmuş dünyanın tüm bilimsel birikimden yararlanamaz ve onu daha da geliştirecek üretimlerde bulunamazlar…” Bugün şahit olduğumuz gibi…
Kısa vadeli hesaplarla elde edilen ölçüsüz ve ölçeksiz getiriler, bir süre sonra getirilerinden çok fazlasını götürecek olan sonuçları olgunlaştırmaktadır. Aynen “hesapsız, kitapsız yapılaşmaya açılan dere yataklarının, sel durumunda çok büyük tahribata yol açması” gibi… İlk anda oluşan can ve mal kaybının ötesinde görünmeyen alan ve zamandaki sosyal psikolojide açılan yaralar da zincirleme olarak toplumu içinden kemirerek çürümeye yol açmaktadır.
Sömürge ülkelerde, sömürge valilerinin keyfi olarak iki dudağı arasından çıkan her şeyin acı bir karşılığı; sömürge toplumunu içeriden parçalamasında olduğu gibi günümüzde sıradanlaştırılan uygulamalarda da benzer tahribatları görmek olanaklıdır.
Tüm bu olumsuzluklarda “Mimarlık Politikasızlığı” kaynaklı uygulamanın sorunlu oluşu; akıllara kesintisiz bir şekilde mimarlığın sömürü ve sömürge bağlamında oluşan tüm suçlarında “suç-ortağı konumunda” olmasını getirmektedir.
“Mimarlık, yalnızca ve sürekli olarak doğal ya da doğal olmayan ortamlarda, metrekare ve metreküp karşılığı anlamıyla sınırlı mutlaka bir şeyler yapmak değil; gerektiğinde o yere hiç müdahale etmeyen; hiçbir şey yapmamak sorumluluğunu da taşır…”
Tamam, amacımız sürekli kötü örnekleri sıralayıp kendi kendimize fenalıklar geçirtmeye yol açmak değil; ama oluk oluk her yerden sel suyu gibi akarak gelen ve gitgide çoğalan kötülüklere karşı çağcıl bir duruşu gerçekleştirmek gerek… Ve “Ortak Geleceğimiz”e karşı da sorumlu olduğumuzu hatırlayıp bireysel ve toplumsal olarak yüklenebileceğimiz kadar işi yapmak ve bunu da ortak bir sorumluluk belgesi ile birlikte ilan etmek gerekiyor… Dünyada yapılan benzer çalışmalar var olsa bile yeniden ve bulunduğumuz yerden özgün bir çıkış ile katkı vermek ve “taşın altına elimizi koymak” gerekiyor. Peki nasıl?…
“Mimarlığın Çağcıl Duruşu”nun ifadesi olarak “Mimarlığın Ekoloji Politikası Manifestosu”nu yazdıktan sonra bu manifestoya uygun bir “Mimarlığın Politik Ekoloji Programını” oluşturmak ve böylece hepbirlikte kalıcı, iyi bir iş yapmak olanaklıdır.
Bu konuda olabildiğince yalın bir manifesto yazılması; herkesin katkısı ile sağlanabilecek kamuyasal bir sorumluluğa denk düştüğünün gösterilmesi ile olanaklıdır. Tekrar olsa bile basit bir “alt metin” olarak kullanılması için “Katılımcı Yurttaş Bireyler”in “(*)Yeryüzü Bireyleri Manifestosu”nu sizlerle paylaşıyorum…
Yeryüzü Bireyleri Manifestosu
“Katılımcı Yurttaş Bireylik bir ayrıcalık değil, sadece ayrıcalıklı olmayı reddetmektir..
Ve buna bağlı olarak ortaya hukuk çıkar;
Hukukun tek kaynağı; insanlar arasındaki insani, doğal olan her türlü açık ilişkilerdir…
Tarih boyunca yapılan tüm haksızlıkların da kanıtladığı gibi;
Bu kaynak; hukukun güvencesi olduğu var kabul edilen devletlerin de tek temeli olmalıdır…
Ancak herşeye rağmen iyi örneklerin insanlara kattığı deneyim ve bilgi gücü sayesinde;
Yine, bu kaynaktan beslenmeyen hiç bir yapı aynı zamanda meşruluğunu onaylatacak güçten de yoksundur…
Defalarca kanıtlandığı için çok iyi bildiğimiz;
Bu anlamdan hareketle; hukukun kaynağına ve hukuka saygılı olmayan hiçbir yapıyı meşru kabul etmiyoruz…
Belki de sondan bir öncedir. Bilmek de istemiyordum aslında, ama; hep birlikte yaşadığımız tüm bu olanlar karşısında birkez daha durdum; “son birkez” daha düşündüm; ve ilan ediyorum ki:
Tüm bu yaşadıklarımızın sorumlusu olarak;
Ben, kendi iradem dışında katılmış bulunduğum bu yaşamın tüm alanlarında; yazılı ya da yazısız; üyesi bulunduğum insanlığın ortak mirası olarak bugüne kadar oluşmuş tüm hukuksal haklarımı kavramaya, kullanmaya veya reddetmeye;
kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…
Bu yetkimi kullanırken; başta doğrudan kendi haklarım olmak üzere, dolaylı olarak da kendi haklarımın benzeri hakları taşıyan yeryüzünün tüm bireylerinin haklarını çiğnemeyeceğime ve çiğnetmeyeceğime ve bu konuda nefs-i müdafaa ahlakıyla davranarak bütünüyle kendi haklarım olarak saydığım tüm bu hakları korumaya, kollamaya ve geliştirmeye;
kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…
Bu yetkimi kullanırken; yeryüzünde şu an sürebilen yaşamın bir bütün olduğunu ve bu bütünde hak payım olduğunu ve yine bu bütünün haklarının bir paydası olduğumu, bu bütünün ya da bir kısmının yok oluşu durumunda kendimin de yok olabileceği bilinciyle; her türlü yokedişe karşı gücüm oranında mutlaka bir görev almaya ve yapmaya; kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…”
Gibi kararlı bir katılımcılık paylaşımıyla yola çıkarak…
(*)
Habitat – II Sivil Forum ’96 için Sivil Toplum Kuruluşları Evsahibi Komite,” Katılımcı Bireyler Kozası”nın “Yeryüzü Bireyi Manifestosu” olarak yeryüzü bireylerinin onayına sunulmak üzere; Komite – II’ye önerisidir… 08 Haziran 1996 Taşkışla İstanbul – Türkiye
Kaynak: http://anayasam-org.akgul.web.tr/pop_giris23.html