- Toplum, Kent Ve Çevre İçin Haydarpaşa Dayanışması Basın Açıklaması
- Kent Düşleri Atölyeleri XVII Gerçekleştirildi
- AYM’den Can Atalay Kararı: Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi yok hükmünde!
- Gezi Direnişi 11 yaşında, adalet yıllardır kayıp!
- TMMOB 48. Olağan Genel Kurulu
- “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” laiklik düşmanı, bilimi ve fenni dışlayan gerici bir eğitim-öğretim modelidir!
TMMOB Yapı Denetim Sempozyumu Sonuç Bildirgesi
29-30 Kasım 2019 tarihlerinde Ankara’da İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda gerçekleştirilen TMMOB Yapı Denetimi Sempozyumu Sonuç Bildirgesi yayımlandı.
TMMOB YAPI DENETİM SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, ülkemizde 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası ve Uygulama Yönetmeliği uyarınca yürütülen yapı denetim sisteminin mevcut işleyişini değerlendirmek, karşılaşılan sorunları tartışmaya açmak, geleceğe yönelik ihtiyaç ve talepleri belirlemek ve Birliğimizin bu alana ilişkin kamusal bakış açısını ortaya koyabilmek amacıyla, 29-30 Kasım 2019 tarihlerinde Ankara’da İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda “TMMOB Yapı Denetimi Sempozyumu” gerçekleştirmiştir. Sempozyum, TMMOB adına Elektrik Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Makina Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası tarafından düzenlenmiştir.
Sempozyum süresince katılımcı Odalarımız, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri, kamu kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin temsilcileri, akademisyenler, mühendis ve mimarlar, yapı denetim sisteminde yaşanan sorunları kapsamlı olarak irdelemiş ve çözüm önerileri üzerine görüşlerini dile getirmiştir.
Ülkemizde özellikle 1950’li yıllarda tarımsal olmayan işgücüne yoğun talep ile başlayan köyden kente yoğun göç, düşük gelir seviyeleri ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, plansız ve altyapısı oluşturulmamış alanlarda gecekondulaşmayı ve kaçak yapılaşmayı beraberinde getirmiştir. Üretilen sağlıksız ve kalitesiz yapıların sık sık çıkarılan imar afları ile yasallaştırılması ise zaman içerisinde ağırlaşan ve yoğunlaşan konut sorununu ve çarpık kentleşmeyi doğurmuştur. Ülkemizdeki yapı stokunun büyük bir bölümü projelendirme, inşa ve denetim süreçlerinde mühendislik hizmeti almamış binalardan oluşmaktadır.
Oysa, Anayasamızın 57. Maddesine göre “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır,” Dolayısıyla konut edinme de, sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşama da, Anayasamızla güvence altına alınan en temel insan hakları arasındadır.
Yeryüzünün en aktif deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer alan, topraklarının yüzde 96’sı farklı oranlarda deprem tehlikesine altında olan ülkemiz coğrafyasında nüfusumuzun büyük bir bölümü, sanayi kuruluşlarımızın ve barajlarımızın neredeyse tamamı yüksek riskli deprem bölgelerinde bulunmaktadır.
Aslında bir doğa olayı olan depremin doğal afete dönüşmemesinin yolu; doğru yer seçimi, standartlara uygun tasarım, projelendirme ve etkin bir yapı denetim sistemidir. Ancak her an büyük bir deprem yaşanması beklenirken ve yakın zamanda yaşanan depremlerin yarattığı yıkımların büyüklüğü ortadayken sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak mevcut yapı stokunun güçlendirilmesi ya da yenilenmesi doğrultusunda önemli bir adım atılmamış, tam aksine kentsel dönüşüm projeleri ile ülkenin deprem sorunu bir rant malzemesi haline getirilmiştir.
Yeni üretilecek yapılar bağlamında sisteme baktığımızda ise 4708 sayılı Yapı Denetim Yasasında kurgulanan sistemde, denetim hizmetinin “kamusal” niteliği yok sayılmış ve ticarileştirmiştir. Oysa yapı denetim hizmeti piyasa dengelerine ve serbest piyasanın rekabetçi koşullarına terk edilemez.
Sistemin asli unsurları olan yapı denetim kuruluşları doğası gereği kar amaçlıdır. Devlet bu kuruluşlar üzerinde etkin bir denetim mekanizması da kuramamıştır. Dolayısıyla Yasa kapsamında, inşa edilen yeni yapıların, istenilen düzeyde, güvenli, sağlıklı ve kaliteli olması sağlanamamıştır. 11 Mayıs 2018 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 7143 sayılı Kanun ile sistemin önemli sorunlarından birisi olan bağımsız denetime çözüm arayışıyla elektronik dağıtım sisteminin 01.01.2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girmesi öngörülmüştür. Ancak bu değişiklik sistemin sağlıklı çalışması için tek başına yeterli değildir.
Yapı denetim sisteminde kurucu ortakları da dâhil olmak üzere proje ve uygulama denetçisi, kontrol mühendisi, laboratuvar denetçisi ya da şantiye şefi olarak çok sayıda mühendis ve mimar yer almaktadır. Sistem bünyesindeki her bir aktör için farklı sorunlar barındırmaktadır.
Yapı Denetim Kuruluşlarının ortakları verilen hizmet için alınan bedellerin azlığından şikâyet etmekte; denetim hizmetlerinde yaşanan kalite sorununu, “imzacı” tabir edilen çalıştırılmaksızın imzası kullanılan mühendisleri, fiilen çalıştırılan mühendis, mimarlara ödenen ücretlerin yetersizliğini devlet tarafından yapı yaklaşık maliyetleri üzerinden belirlenen bu bedelin yetersiz kalışına bağlamaktadır. Bu yakınmalarda haklılık payı vardır elbette. Zira devlet 595 sayılı KHK ile oluşturulan yapı denetim sisteminde %4-8 oranında belirlediği hizmet bedelini müteahhit kesimin baskıları ile 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunun sürecinde önce %3’e sonra da % 1,5’e düşürmüştür. Hizmet bedelleri üzerinde bu kadar oynanması ve giderek azaltılması dahi yapı denetimin sisteminin nitelikli yapı üretimini sağlama hedefinden ne kadar uzak olduğunun, hukuki deyimle “şekli zorunluluk”tan dolayı oluşturulduğunun açık bir göstergesidir.
Sistemde denetçi, kontrol elemanı ve şantiye şefi olarak yer alan mühendis ve mimarlar ise ekonomik sorunların yanı sıra ücretli çalışmanın getirdiği sorunlarla da boğulmaktadır. Meslektaşlarımız, hem yapı denetim firmalarının denetlemekle yükümlü olduğu alanın fazlalığı, hem de birçok denetçi ve kontrol elemanının sadece diplomalarının ve imzalarının kullanılması nedeniyle firmaların tüm iş yükünü omuzlarında taşımakta; üstlendikleri sorumluluğa göre son derece düşük ücretlerle çalıştırılmakta; bırakınız mühendislik asgari ücretini zaman zaman devletin belirlediği asgari ücretten bile daha az ücret almakta, üstelik hak ettikleri ücretleri dahi zamanında alamamakta; her an işsiz kalabileceği endişesi taşımakta; şirket sahipleri ve yöneticilerinin hiyerarşik baskılarına maruz kalmakta; bir yandan yapı üretim sürecinde görev alan eğitimsiz ve vasıfsız usta, kalfa ve işçi gibi meslek mensupları ile uğraşırken diğer yandan yapı sahibi veya yüklenici tarafından proje dışı imalatları görmezden gelmeye zorlanmakta; yapı denetim kuruluşlarına gereğinden fazla bürokratik işlem yüklenmesi nedeniyle iş takipçiliği yapmak ve denetimler sonrası düzenlenmesi gereken evrak ve tutanakları masa başında düzenlemek zorunda bırakılmaktadır.
İşveren vekili sıfatı nedeniyle yapı işyerlerinde iş kazaları da dahil olmak üzere yapı işyerlerinde oluşabilecek her türlü sorunun doğrudan muhatabı olan şantiye şefleri, tam zamanlı olarak çalışmaları gerekirken sistemde aynı zamanda 5 ayrı işyerinde şantiye şefliği yapmalarına olanak tanınması nedeniyle, üstlendikleri tüm bu sorumlulukların gereklerini yerine getirmekten uzaktır.
Sistemin sağlıksız kurgusu ve suiistimaller nedeniyle görevini layıkıyla yapamayan yada firma sahipleri tarafından ruhsatlı projesine aykırı uygulamalara onay vermeye zorlanan birçok mühendis ve mimara, Bakanlık tarafından açılan soruşturmalar ile Meslek Odalarına ve Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılan bildirimler sonucunda yeniden soruşturmalar açılmakta ve meslekten men cezasına varan cezalar almaktadır. Geçtiğimiz günlerde Resmi gazetede yayımlanan bir Yönetmelik değişikliği ile çalıştığı yapı denetim firmasına üç adet idari yaptırım uygulanmasına neden olan denetçi mühendislerin 3 yıl boyunca sistem dışında kalması öngörülmüştür.
Sistem yarattığı kaosun tek suçlusu olarak emeği ile kazanan mühendis ve mimarları görmekte ve hedef tahtasına oturtmaktadır. Zira geçen 19 yılın sonunda Yasanın uygulama sürecinde karşılaşılan güçlükler giderilmediği gibi yapılan değişiklikler sadece firmalar lehine olmuş, sayıları yüz binleri bulan mühendis ve mimar çalışanlar için koşullarını iyileştirici en ufak bir düzenleme yapılmamıştır.
Mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü olan Birliğimiz için sistemde çalışan olarak görev üstlenen üyelerimizin sorunları hiç kuşkusuz çok daha fazla önem arz etmektedir.
Yasanın bir başka ciddi handikabı mühendis, mimar ve şehir plancıların meslek örgütü olarak üyelerinin mesleki yeterliliklerini, daha da önemlisi kamu tüzelkişiliği niteliğinde meslek örgütü TMMOB ve bağlı odalarının sistemin dışında bırakılmasıdır.
Yapı Denetim Yasasının yürürlüğe girmesinden hemen sonra genelgelerle ve uygulama yönetmelikleriyle Odalarımızın 70’li yıllardan beri uygulamakta olduğu mesleki denetim yasaklanmaya çalışılmıştır. Kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olan TMMOB ve bağlı Odalarının, üyeleri üzerindeki gözetim ve denetim yükümlülüğünün yerine getirilmesinin gereği olarak yürütülen “mesleki denetim” üyelerimizin mesleki faaliyetlerinin kayıt altına alınması ve sicillerinin tutulması esasına dayanmaktadır. Bu bağlamda Odalarımız tarafından yapılmakta olan, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı meslek mensuplarının ürettikleri mimarlık ve mühendislik projelerinin bilimsel ve teknik ilkelere uygunluğunun denetimi ile bu etüt, plan ve projelerin yeterli koşullara sahip mühendis, mimar ve şehir plancıları tarafından yapılıp yapılmadığının denetimi olmak üzere iki ayağı bulunan mesleki denetim, kamu sağlığı ve güvenliğini sağlamaya yönelik bir kamu hizmetidir.
Aynı şekilde Yasada meslek içi eğitim ve belgelendirme gibi doğrudan meslek odalarının ukdesinde olan faaliyetler ile mesleki yeterliliklerin denetimi, sicil kayıtlarının tutulması gibi meslek odası tarafından yürütülmesi zorunlu iş ve işlemlerde de Odalarımız göz ardı edilmiş ilgili Bakanlık yetkili kılınmıştır.
Dünyanın pek çok ülkesinde devlet, meslek odalarını toplumsal sorunlar çerçevesinde harekete geçirmek için uğraş verirken ülkemizde tam tersi bir yaklaşımla uzmanlık alanlarımızla ilgili konularda tespit ve değerlendirmelerimiz görmezden gelinmekte, kamuoyu oluşturma çabalarımız karşısında Yasa ile tanınmış yetkilerimiz tırpanlanmaya çalışılmaktadır. Zira emekten ve halktan yana duruşundan asla taviz vermeyen Birliğimiz ve bağlı Odalarımız toplum yararına yaptığımız eylemler, açıklamalar, davalar vb. çalışmalardan dolayı cezalandırılmak istenmektedir. Toplumsal denetim işlevimizi kırma ve sindirme çabalarına prim vermeyeceğimiz açıktır.
Sonuç olarak;
60-70 yıldır katlanarak büyüyen niteliksiz yapılaşmanın ve çarpık kentleşmenin bir an önce düzeltebilmesi için köklü, kalıcı, önleyici ve zarar azaltıcı yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu bağlamda;
- Sağlıklı işleyen bir sistemde planlama, projelendirme, üretim ve denetim hizmetlerinin birbirinin olmazsa olmazı ve tamamlayıcısı olduğu gerçeğinden hareketle başta İmar Kanunu olmak üzere Yapı Denetim Kanunu, Kentsel Dönüşüm Kanunu ve ilgili tüm Kanunlar ve bağlı yönetmelikleri kamu yararı ilkesi gözetilerek ve bütüncül bir anlayışla yeniden düzenlenmeli, topyekûn bir seferberlik ile hayata geçirilmelidir.
- Mevcut Yapı Denetim Yasasının öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve etik değerlere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli hayata geçirilmelidir. Bu modellemede yurt dışında bazı ülkelerde uygulanmakta olan bağımsız yapı denetçiliği veya sigorta eksperliği gibi yöntemler ülkemizin özgün koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
- Mesleğinde tecrübeli ve etik değerlere sahip mühendis ve mimarların görev üstlenmelerini sağlayabilmek için, meslek odalarının anayasal hakkı olan “belgelendirme yetkisi” Bakanlık tarafından kabul edilmeli ve bu çerçevede gerekli düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır. Sistemde görev alan tüm mühendis, mimarların sicilleri kayıtlı oldukları Meslek Odaları tarafından tutulmalıdır.
- Yapı denetim sisteminde sadece meslek odalarınca belgelendirilen ve belli aralıklarla düzenlenen meslek içi eğitimlere katılım şartını yerine getiren denetçi, kontrol mühendisi ve şantiye şeflerine yer verilmelidir.
- Meslektaşlarımızın etkin ve verimli çalışması için sistem içerisinde uygun çalışma ortamları sağlanmalı, özlük hakları iyileştirilmeli ve TMMOB asgari ücretinin altında ücret almamaları sağlanmalı, TMMOB asgari ücretinin altında bir bedelle mühendis, mimar çalıştırdığı tespit edilen yapı denetim kuruluşlarına cezai yaptırım uygulanmalıdır.
- Mühendislik ve mimarlık etkinliklerinin toplum yararı gözetilerek, bilim ve tekniğin gereklerine, yasal kurallara, mesleki davranış ilkelerine uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak amacıyla TMMOB’a bağlı Odalar tarafından yürütülen mesleki denetimlerin önüne koyulan tüm engeller kaldırılmalıdır.
- Mevzuata uygun etkin bir denetim hizmeti verilebilmesi için yapı denetim kuruluşları için belirlenen hizmet bedeli artırılmalıdır.
- 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren bir düzenleme ile teknisyen, tekniker ve teknik öğretmenlerin, “kontrol mühendisi” olarak sistemde yer almaları sağlanmıştır. Meslekler arası hiyerarşiyi bozarak sistemde yetki karmaşasına neden olan bu düzenleme kabul edilemez. Ara eleman olarak nitelendirilen teknisyen, tekniker, yüksek teknik ve teknik öğretmenlerimiz tabii ki değerlidir ve sistemde yer almalıdırlar. Ancak denetçi ve kontrol mühendislerinin yanında yardımcı eleman olarak görevlendirilmeleri daha doğru bir yaklaşımdır. Bakanlık bu çerçevede gerekli yasal düzenlemeyi yapmalıdır.
- Sistemin sağlıklı işlemesi için gerek yapılar, gerekse yapı üretim sürecinde sorumluluk üstlenenler için sigorta yaptırma zorunluluğu getirilmelidir.
- Kamu/özel ayrımı yapmaksızın tüm yapılar, Yapı Denetim Sistemi kapsamına alınmalıdır.
- Yapı denetiminde denetim alanları için, Proje ve yapı Denetçisi elektrik mühendisi, makine mühendisi ve mimarların denetleyebilecekleri inşaat alanı sınırı azaltılmalıdır.
- Kamu spotları hazırlanarak halkımız yapı denetim konusunda bilinçlendirilmeli ve toplumsal farkındalık artırılmalı, uzun vadede yapı denetim kültürünü oluşturmak için meslek odaları ile ortak çalışmalar yapılmalıdır.