- Kent Düşleri Atölyeleri XVII Gerçekleştirildi
- AYM’den Can Atalay Kararı: Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi yok hükmünde!
- Gezi Direnişi 11 yaşında, adalet yıllardır kayıp!
- TMMOB 48. Olağan Genel Kurulu
- “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” laiklik düşmanı, bilimi ve fenni dışlayan gerici bir eğitim-öğretim modelidir!
- Yargı kararlarına uymayan Bakanlığa Danıştay’dan vize
Salgın Büyürken…
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 20 Mart 2020 tarihli Birgün Gazetesi’ndeki köşesinde, hükümetin Koronavirüs salgınıyla mücadelesi ve açıklanan ekonomik tedbirler üzerine yazdı.
SALGIN BÜYÜRKEN
Ülkemizdeki ilk koronavirüs vakası açıklamasının üzerinden on gün geçti. Hastaların sayısı giderek artıyor, bazı vakalar ise ne yazık ki ölümle sonuçlanıyor.
Bilim insanlarının ve Türk Tabipleri Birliği’nin tüm uyarılarına rağmen salgınla mücadele konusunda istenilen noktada değiliz. Yeterli sayıda testin yapılmaması taşıyıcıların ve hastaların tespitini imkansız kılıyor. Bu durum, alınan tüm kısıtlayıcı tedbirlere rağmen virüsün gündelik hayatlarımız içinde yayılmaya devam etmesine neden oluyor.
Salgınla mücadele konusunda tereddütle geçen her yeni gün, virüsün yayılmasını hızlandırarak yaşamsal tehdidi artırdığı gibi, mücadele sürecini uzatarak ekonomik ve sosyal maliyetleri de artırıyor.
SALGIN SADECE HASTALIĞI DEĞİL KRİZİ DE YAYIYOR
Salgınla eş zamanlı olarak dünya çapında yayılan finansal kriz ve durma noktasına gelen üretim ve ticaret faaliyetleri ülkemizin içinde bulunduğu krizin yıkıcı etkilerini daha da artırıyor.
Pek çok ülke büyük destek paketleri açıklayarak yaşanan gelir kaybını telafi etmeye çalışıyor. Tüm bu telafi çabalarına rağmen, dünya ekonomisi büyük bir resesyona sürükleniyor.
Ülkemizde ise böylesi durumlar için bulundurulan kamusal kaynaklar ve merkez bankasına ait ihtiyat akçesi gibi rezervler, hâlihazırda sarayın ihtiyaçları için kullanıldığından bu doğrultuda güçlü bir destek ortaya çıkmadı. Cumhurbaşkanının açıkladığı vergi ertelemesi ve kredi kolaylığından ibaret tedbir paketi yangına bir bardak su dökmekten farksız.
Salgın nedeniyle büyüyen krizden en fazla etkilenen kesim olan emekçiler ve işsizlerin tedbir paketi kapsamında yok sayılması, AKP’nin sınıfsal tercihlerinin ve önceliklerinin en somut göstergesi.
Siyasi iktidarın yıllardır uyguladığı ekonomi politikaları ve yatırım öncelikleri bugüne kadar her kriz döneminde olduğu gibi, bugün de toplumun geniş kesimlerini krize karşı savunmasız bıraktı. Üretim yerine rantı, tasarruf yerine harcamayı, kamu yatırımları yerine özelleştirmeleri teşvik eden neoliberal politikaların insanlığın ortak geleceğine ihanet olduğu artık açık seçik ortaya çıkmıştır.
Virüsün toplum sağlığı açısında yarattığı tehdidi hızla ortadan kaldırmak için bilimin ışığında etkin adımlar atmak ülkemizin ve halkımızın geleceği için ne kadar önemliyse, mevcut ekonomik çöküşün topluma olan etkisini bertaraf edici tedbirler konusunda da etkili adımlar atılmalıdır.
YAPILMASI GEREKENLER
Yaşanan ekonomik krizin toplumsal maliyetlerini ortadan kaldırmak için önceliğimiz işsizlerin, yoksulların ve emeğiyle geçinenlerin yaşam koşullarının düzeltilmesi olmalıdır. Bunun için de telafi edici sosyal politikaların yanı sıra, ekonominin önceliklerini de değiştirmemiz gerekmektedir.
Her şeyden önce rant ekonomisi yerine üretim ekonomisini, sermaye öncelikleri yerine kamusal çıkarları, lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen bir anlayış öne çıkartılmalıdır.
Halkın ve bütçenin üzerindeki yükü her geçen gün büyüten dövize endeksli alım garantisi olan Kamu Özel İşbirliği anlaşmaları yeniden düzenlenmeli ve henüz uygulamaya geçmemiş olan Kamu Özel İşbirliği projeleri iptal edilmelidir.
Kanal İstanbul ve Akkuyu Nükleer Tesisi başta olmak üzere halkın öncelikli ihtiyaçları yerine sermaye kesimlerine rant aktarmayı amaçlayan, kamu kaynaklarını israf eden projeler durdurulmalıdır.
Emekçilerin alın teriyle kurulan İşsizlik Fonu’nda toplanan paralar amacı dışında kullanılmaktan vaz geçilmeli ve kriz döneminde işsiz kalan emekçilerin ve ailelerinin hayatlarını sürdürebilmeleri sağlanmalıdır.
Ülkenin bütün kamusal varlıklarının kontrolüne verildiği Varlık Fonu’nun bütün faaliyetleri durdurulmalı, ülke kaynaklarının saray eliyle yağmalanmasına engel olunmalıdır.
Unutmayalım ki bizi bu noktaya getiren ekonomik tercihlerde ısrar ederek, içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmamamız mümkün değildir. Mevcut küresel salgın ve ekonomik kriz tüm dünyayı bir tercihle baş başa bırakmıştır: ya kamusal olanı tercih ederek kaynakları halkın ihtiyaçları doğrultusunda seferber edeceğiz ya da tüm kaynaklarımızı bir avuç zenginin kurtarılmak için çarçur edilmesine göz yumacağız.
Ülkemizin ve insanlığın ortak geleceği için bizler kamusal olandan tarafız…