Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Nisan 2020 tarihinde, COVID-19 salgınına ilişkin alınacak önlemlere dair yaptığı açıklamada, Yeşilköy’de bulunan Atatürk Havalimanı ve Sancaktepe’de bulunan eski askeri havaalanı üzerine, iki bin yataklı sahra hastanelerinin yapılacağını duyurmuştu. Bu iki hastane inşaatı plansız ve projesiz olarak bir şirkete ihale edilmiş ancak kısa bir süre sonra bu hastanelerin geçici olarak değil kalıcı sağlık tesisi olarak kullanılacağı belirtilmiştir.
Pandemi, deprem, savaş, sel gibi afetler sürecinde kullanılmak üzere her ülkede kent planlarında toplanma alanları, mezarlıklar vb. alanlarda kurulacak sahra hastanelerinin kapasiteleri kararlaştırılır ve kent planlarında bu alanlar ayrılır. Ayrıca dünyanın pek çok ülkesinde, fuar alanları, alışveriş merkezleri, stadyumlar vb. yerler modüler sistemlerle dönüştürülerek hızla geçici hastaneler yapılmaktadır. Ancak iktidar, Atatürk Havalimanı terminal binalarını geçici hastaneye dönüştürmek yerine pistlerin üzerine hastane inşa ettirmeye başlamıştır.
Atatürk Havalimanı’nın 17/35 numaralı pistleri üzerinde yapılmakta olan bu çalışma, ülke ekonomisine çok büyük bir yük getirecektir. Hiçbir fizibilite çalışması yapılmadan 300 milyon dolara mal edilmiş iki pistin kırılması, hastane yapmaktan çok Atatürk Havalimanı’nı kapatmaya ve yok etmeye yönelik bir çalışmadır. Mevcut terminal binalarının, ısıtma-soğutma, havalandırma, sıcak su, ve kanalizasyon altyapısı mevcuttur. Ayrıca bu binaların, 8.500 araçlık otoparkı ve 13.000 kişiye yemek çıkarabilecek kapasitede mutfağı, metroyla ulaşım imkanı olmasına rağmen yine de kullanılmaması, amacın salgın hastalıkla mücadele etmek olmadığının açık göstergesidir.
Sancaktepe ’deki hastane de maalesef aynı mantıkla inşa edilmektedir. Altyapısı ve toplu taşıma ulaşım bağlantısı bulunmayan alana ilişkin daha öncede benzer girişimlerde bulunulmuş yargı tarafından süreç engellenmiştir. Salgın fırsatçılığıyla bu alan da birilerine pay edilmek istenmektedir.
Yapılan bu çalışmalar gösteriyor ki, söz konusu arazilere çoktan göz konulmuş, pandemi koşulları bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirilmiş ve yağma başlamıştır. Parça-parça yandaş kurum ve kişiler üzerinden bu arazilere iktidar tarafından el konulacağı kesinleşmiş görünmektedir. Projeleri kamuoyuyla paylaşılmayan bu hastanelerin, ihalesiz bir şekilde bir firmaya verilmiş olması da, ülkemizde hukuksuzluğun, ulaşmış olduğu boyutları ayrıca gözler önüne sermektedir.
Yaşadığımız pandemi sürecine baktığımızda hükümetin; Kanal İstanbul projesi kapsamında iki tarihi köprünün taşınması ihalesi, Salda Gölü’nü yok etme girişimleri, Atatürk Havalimanı ve Sancaktepe askeri arazisinin gasp edilmesi, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kullanım alanlarının statülerinin değiştirilmesi gibi imar rantına yönelik çalışma hızı, salgının yayılma hızıyla adeta at başı gitmektedir.
Halkımıza evde kal çağrısını sürekli tekrarlayan ancak maske dağıtımını bile organize edemeyenler, kişisel çıkarları söz konusu olduğunda oldukça hızlı ve cömert davranmaktadır. İstanbul gibi yeşil alan yoksunu bir mega kentin akciğerleri olabilecek son alanların da halkımızın pandemi koşullarında can derdine düştüğü bir zamanda, rant amaçlı yapılaşmaya açmak, kabul edebileceğimiz bir durum değildir.
Yapılan bu yanlış ve art niyetli çalışmaların bir an önce durdurulmasını istiyor, hükümeti; rant ve kişisel çıkarlar gündemini bırakıp, pandemi süreciyle mücadele etme gündemine dönmeye davet ediyoruz.
Öncelikle pandemi süreci şeffaf bir şekilde, tüm istatistik sonuçlarıyla birlikte kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bu sonuçlar ışığında, mevcut sağlık kuruluşlarımızın doluluk oranları belirlenmeli ve yayılma hızına bağlı olarak, ne kadar bir kapasiteye daha ihtiyaç duyulacağı tespit edilmelidir. Bu veriler ışığında aşamalı bir şekilde eldeki yapı stokları dönüştürülerek değerlendirilmelidir.
Yerel ölçekte kamu binaları, gerekli teknik incelemelerden sonra uygun görülenler, mevcut durumuna, mekân planlamasına bağlı olarak pandemi-sahra hastaneleri, acil müdahale merkezlerine dönüştürülerek kullanılmalıdır. Kapatılmış boş ve atıl durumda bulunan hastaneler, fuar amaçlı kullanılan yapılar, kapalı spor salonları, modüler ve geçici sistemler gibi ihtiyaç duyulması halinde alternatif modeller çoğaltılabilir. Toplu taşıma ağıyla bağlantılı, mevcut sağlık birimlerine yakın, altyapısı uygun, iklimlendirme sistemlerine sahip veya bu sistemlerin alt yapısına sahip, yedek güç üniteleri olan veya bu güç ünitelerini bağlayabilecek alt yapısı olan, yeteri sayıda otopark ve sağlık çalışanını barındırabilecek mekanlara sahip her yapıyı kolaylıkla sahra hastanelerine dönüştürebiliriz. Üstelik daha ekonomik bir şekilde. Dahası elimizde hazır bulunan uluslararası standartlarda bir havaalanımızı yok etmeden.
SONUÇ OLARAK;
Salgına karşı; yeni hastaneler yapmak yerine, sağlık hizmetinin en hızlı en güvenli en yaygın ve ekonomik şekilde ulaşabileceği, mevcut yapı stoklarını kullanarak bir “sistem” kurulmalıdır. Sadece salgın değil, deprem gibi ciddi bir sorunu da bulunan ülkemizde, afet-mekân ilişkisinin yeniden kurulması, kısa vadede yapılacak planlama ve organizasyonun mevcut yapıların dönüştürülmesi, modüler ve geçici sistemlerin tercih edilmesi ve şehir planlama ölçeğinde bu yapıların tespit edilerek, hızla sahra hastanelerine dönüştürülmesini öneriyoruz.
Bütün dünya pandemiyle mücadele ediyor, hepsi de belirtmiş olduğumuz önerilerin benzerlerini hayata geçiriyor. Dünyada geçici veya kalıcı bir hastane uğruna, milyar dolarlık havaalanını yok eden ve bunları dile getirdiği için de her dönem anti demokratik uygulamalara, rant ve talana karşı çıkmış, kamu ve toplum yararına çalışan meslek odalarının yasal mevzuatlarını değiştirerek, seslerinin kısılmaya çalışıldığı tek ülkeyiz.
TMMOB İSTANBUL İL KOORDİNASYON KURULU
İSTANBUL TABİP ODASI