- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
“Rüyaların Yapıldığı Maddeden Yapılmayız Biz; Uykuyla Sınırlıdır Küçücük Dünyalarımız…”-William Shakespeare-
Şair Can Yücel’in bu nefis çevirisi bizleri hangi rüyalara sürükler; bilemem… Düşünce dünyalarımızı oluşturan gerçeklikler ve onların hakikatleri uykumuzu ne kadar kaçırır; onu da bilemem… Hele ki günümüzün “Post-Truth” yani “Gerçek Ötesi” kavramıyla renklenen “Metaverse” kayboluşları görünce, Sokrates’in “Bütün bildiğim; hiçbir şey bilmediğimdir…” sözü önünde durup; Plathon’un “Devlet” kitabındaki “Mağara Aforizması”nda ateşin çevresini saran insanların yanındakilerle ancak “duvardaki gölgeleri aracılığıyla” anlaşmaya çalıştıklarını hatırladım…
Plathon, “insanların gerçek, iletişimlerini sağlayan gölgelerinin de hayalleri” olduğunu vurgular.
İlk görsel iletişim aracı Radyo ve TV’lerin yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan durumu da ise Fransız düşünürü Jean Baudrillard “Simulacr” kavramıyla “iletişim görsellerinin gerçeği; evlerinde izleyen insanları da görsellerin hayalleri” olarak saptar…
Günümüzde “Metaverse” ise üçüncü bir aşama olarak; “bu hayaller dünyasında yer almak için sen de bir hayal olmalısın…” diyerek insanları bu yeni pazara ancak “Meta Kullanımlı” olmak kaydıyla kabul etmektedir… Hmmm, “Meta Kullanımlı…” ya da “Kullanımlı Meta…” sanki insanları “Kullanışlı Aptal…” gibi bir şeye mi denk getiriyor yoksa?!…
Sabah uykunuzdaki rüyadan çıkıp seçtiğiniz bir “Metaverse” rüyasında uykunuza devam edebilirsiniz gibi…
Oh mis!… Birbirine zıt rüyalar okyanusu bizleri bekliyor demek ki…
23 Nisan 1920 Emperyalizme karşı verilmekte olan savaşla kazanılmış bağımsızlığın ilan edileceği kürsünün kuruluş günüdür… 29 Ekim 1923’e kadar daha çok can ve kan verilecektir Cumhuriyete…
Rüya gibi görünse de tüm katmanlarıyla birlikte hakikatli bir gerçektir…
Ancak böylesine büyük bir gerçek mücadele sanki yokmuş gibi; insanların kanı canı pahasına elde edilmiş bağımsızlığı hiçe sayan “Amerikan Mandası”na teslim oluşun “Menderes İktidarı”na denk gelmesi de bir tesadüf değildir.
Kendisi de aynı zamanda bir “Toprak Ağası” olan Menderes yandaşlarıyla birlikte kendi çıkar çarklarının işleyişini şekillendirirken Cumhuriyet’in kazanımlarını da kirleterek yok etmektedir. Örnek çok ama sadece rüya gibi güzelliklerden biri olan “Köy Enstitüleri”nin yok edilişi bu kirliliğin en büyüğüdür!…
Ancak Menderes İktidarı’nın önünü açan “Marshall Yardımı” daha sonra da “zoka olarak ülkenin boğazına takılı olarak kalmaya devam edecektir…”
İşte o zoka sayesinde 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin, aslında palazlanmaya başlayan “Sermaye Sınıfı”nın; “Toprak Ağaları”nın bu “arsız iktidar” biçimine karşı “iktidarının yeniden tanzimi olduğu pek anlaşılamamıştır…”
Sonrasında gelen iktidarlar önce sermayenin “Montaj Sanayii” ve kademeli “İthal İkamesi”(Yerlisi varsa ithal etmemek…) dönemindeki “Ucuz İşgücü” açığı;…
Menderes Dönemi’nde başrole oturtulan ithal traktörlerle başlayan ve bu yolla yerlerinden edilen topraksız, yoksul köylülerin “İç Göçü” sayesinde kapatılır oldu…
Kentlerin mevcut dokusu büyük ölçüde aynı kalırken “Montaj Sanayii” fabrikalarının çevresi “Gecekondu” adı verilen ve bir gecede hemşeri dayanışması/imece ile yapılıveren yeni bir organik kentsel doku; ilk hali ile Hitit Uygarlığı dönemi yerleşimlerin izlerini taşır olmuştu…
12 Mart 1971 Darbesi ise, artık kentlerin mevcut ve yeni dokusunda “Yapsat Müteahhitliğin” uç verip yaygınlaştığı bir dönemin başlangıcı oldu…
Bu dönem aynı zamanda ağırlıklı olarak “Amerikan Mandası”nın artık karşımıza şımarık “Amerikan Doları” olarak da çıktığı yıllardır…
12 Eylül 1980 Darbesi de “Amerikan Mandası”nın “Bizim Çocuklar…” diye sözünü ettiği yardakçılar tarafından çok önceden uzun ve kanlı yıllarda hazırlanarak tezgahlanır… Bu dönem, Cumhuriyet Dönemi kazanımlarının İngiliz Başbakanı adı ile ünlenen “Teacher’izm” sermayenin yeni furyası yani “Özelleştirme” adı altında pazarlanmaya başlanmasıdır ki; “bugün zeytinlikleri söküp altındaki toprağın satılmasına kadar işi vardırmıştır…”
Dikkat edilirse bu yakın tarihte olduğu gibi “Darbelerin biçim verdiği hukuksuz bir kentleşme/me anlayışı; günümüzün de imar zihniyetini oluşturmuştur…”
Günümüzde rüya kapitalizmin totemleri olan gökdelenler, kâr hırsıyla gözü dönmüş haddini bilmez “revaçta sermaye kesiminin” hiçbir çevresel, tarihsel, kültürel, sosyal, kentsel ve mimari duyarlılık taşımaksızın “Amerikan Doları”na hizmet olarak her yeri, “Kölelerin Ayıklandığı” acı bir tarihe sahip “Manhattan Adası”na dönüştürmektedirler…
Ve insanlıktan nasibini almamış bu mimari anlayışla her yer fotokopi ile çoğaltılmış reziLdanslardan oluşan hödüklandlara dönüştürülmektedir…
Ki, o hödüklandlarda da “Metaverse” rüyalar çok iyi gider…