- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Mimar Sinan’dan Mimar Böhm’e
2020 Şubat notlarından derleme
“Böhm 100” sergisini geziyoruz. DAM, Mimar Böhm’ün 100’üncü yaş gününü, onun, Neviges kentininin ortasında dev bir kesme billuru (kristali) anıştıran, ayrıklı eseri Marien Katedrali sergisiyle kutluyor … DAM’ın odeonunu çevreleyen galerinin duvarlarında büyük boy fotoğraflar, maketler, Mimar Böhm’un ünlü kömür kalem çizimleri… Mimarlık meraklısı gezgin yoldaşım Barbara ile her fotoğrafın önünde dakikalarca laflıyoruz… Çağrışımlar, anımsamalar, anımsatmalar… Antakya‘da ilk Hristiyanların kayalıkların eteğinde kiliseye dönüştürdükleri mağara… Kapadokya’da kayalara oyulmuş, mağara kiliseler…
Marien Katedrali, geleneksel katedral mimarisinin betonarme taklidi bir katedral değil, formalist bir arayış da değil; katedral mimarisinde yeni bir yorum ve mekân arayışı, özgün bir mimari yelteniş… Kocaman bir billur kayalığı andıran görünüşüyle insanı etkiliyor ve meraklandırıyor. Meryem Ana’nın sureti önünde dua etmek için Neviges’e yol uğratan hacılara gizemli bir mekân yaratmış Mimar Böhm… Ama, dev fotoğraflar yetmiyor bu mekanın gizemini duyumsamaya. Yani, yol göründü yine bize…
***
Neviges’teyiz… Katedrale doğru, basamak basamak yükselen Hacılar Yolu’ndan beton billur katedrale doğru yürüyoruz… Yolla birlikte bir mağara ağzı karanlığına dalıyoruz… Her yer ay karanlık… Suskunluk… Bekleyiş… Gözlerimizle karanlığı yırtmaya çalışıyoruz…Vitraylardan süzülen ışık ve tepe pencereleri fark ediliyor ilkin… Gözler karanlığa alışınca iç mekân şekilleniyor… Şimdi ay karanlığın gizemli dünyasında her şey hem var hem yok… Biraz sonra duvarlar, vitraylar, Meryem Ana’nın ziyaret yeri, galeriler, tavandaki ışıklıklar belirginleşiyor. Başlıyor, meraklı bir iç mekân gezintisi; yorumlar, çağrışımlar, anımsamalar… İstanbul Ayasofyası’nın kubbeli iç mekânı… Köln Katedrali… Sinan’ın Süleymaniyesi… Böhm Mimarlık Atölyesi’nin Köln kentindeki Ehrenfeld Merkez Camisi tasarımı…
Böhm’ün Köln’deki Ehrenfeld Camisi’nin kesitlerini ilk gördüğümde, Ayasofya’nın ve Süleymaniye’nin kesitleri canlanmıştı gözümde… Köln yolumuzun üstünde…
***
Köln’deyiz… Ehrenfeld Merkez Camisi’ndeyiz…
Mimar Sinan’ın camilerinde ana mekânsal öğe: kubbeli merkezi mekandır. Sinan, tüm camilerinde, bu kubbeli merkezi mekânın, bir gökkubbe etkisini yaratması için, kubbeyi oturduğu gövde ile bütünleştirme, birlikte kompoze etmenin değişik biçimlerini ustaca denemiştir.
“…Her büyük yapıtında yeni bir şey aramak, yeni bir öğeyi kompozisyona eklemek, istediği mekân etkisini yaratmak için strüktürel semaların bütün varyasyonlarını denemek… Sinan’ı büyük sanatçı yapan özelliklerdir.” (Doğan Kuban, Mimarlara Mektup, Mayıs 2007)
Böhm Mimarlık Atölyesi, Köln-Ehrenfeld Camisi’nde, taşın strüktürel olanaklarıyla Sinan’ın yaratmak istediği mekânsal etkiyi, çağdaş malzemeyle: betonun strüktürel olanaklarıyla yaratmayı denemiş: özgün, anlamlı, yaratıcı bir mimari deneme. Bizde, 1950’lerde bu yöndeki mimari arayışlar, ne yazık ki cahil muhafazakarlıkça engellendi, gelişemedi. Bugün hala daha sözde “Sinan mimarisi”, uyduruk, çok sayıda betonarme cami yapılıyor.
Sinan’ın neyi aradığını bilmeden, ona öykünerek yapılan “çağdaş” beton camilerin bir mimari değeri, bir anlamı var mı acaba?!..
Fotoğraflar: Hasan Çakır