Kentler, Demokrasi ve Yerel Yönetimler

Yazar- Ahmet Erkan 18 Aralık 2024 Çarşamba

Kentler, insanlığın tarih boyunca yarattığı en önemli toplumsal ve kültürel organizasyonlardır. İlkçağlardan günümüze, kentler toplumsal ilişkilerin merkezinde yer almış, ekonomik faaliyetlerin yoğunlaştığı, politik mücadelelerin yaşandığı ve kültürel kimliklerin şekillendiği alanlar olarak varlıklarını sürdürmüştür. Kentlerin örgütlenme biçimleri, doğrudan toplumların sosyo-ekonomik ve politik yapılarıyla ilişkilidir. Bu bağlamda, demokrasinin gelişimiyle kentlerin örgütlenme biçimleri arasındaki bağ, tarihin her döneminde dikkate değerdir. Ancak günümüzde, kapitalist dünya sistemi bu ilişkiyi derinden etkilemekte, kentleri ve yerel yönetimleri küresel sermayenin çıkarlarına uygun bir biçimde dönüştürmektedir.

Kentlerin Tarihsel Evrimi ve Demokrasiyle İlişkisi

İlk kent örgütlenmeleri, Mezopotamya’da Sümerler tarafından kurulmuş; bu süreçte kentler, tarımsal üretim fazlasının birikimiyle birlikte, merkezileşmiş idari yapılar ve sınıfsal ayrışmalarla karakterize olmuştur. Sümer kent-devletleri, aynı zamanda ilk hiyerarşik yönetim biçimlerini geliştirmiştir. Aristoteles ise “polis” kavramıyla, kentlerin aynı zamanda yurttaşlık bilincinin ve siyasal katılımın şekillendiği alanlar olduğunu vurgulamıştır.

Modern dönemlere gelindiğinde, kentler artık yalnızca yerel toplulukların değil, ulusal ve uluslararası güç ilişkilerinin belirleyici olduğu mekânlar haline gelmiştir. Özellikle sanayi devrimi sonrası, kentler üretim ve tüketimin merkezleri olarak kapitalist sistemin en önemli araçları olmuştur. Kentlerin demokratik potansiyeli ise, kapitalizmin hegemonik yapıları nedeniyle sürekli baskı altında kalmıştır.

Kapitalist Dünya Sisteminde Yerel Yönetimler

Kapitalist dünya sistemi, yerel yönetimleri halkın ihtiyaçlarını karşılamak yerine sermayenin taleplerine hizmet eden bir yapıya dönüştürmüştür. Emmanuel Wallerstein’ın dünya sistemi teorisi, kentlerin küresel kapitalizmin merkez-çevre ilişkileri içinde nasıl konumlandığını açıklar. Bu bağlamda, kent yönetimleri genellikle küresel sermayenin çıkarlarına uygun kararlar alır, yerel halkın ihtiyaçlarını ikinci plana iter.

TMMOB ve bağlı odaların kent savunmaları, işte tam da bu bağlamda önem kazanır. Kentlerin sadece ekonomik çıkarların değil, halkın yaşam kalitesinin, çevresel sürdürülebilirliğin ve toplumsal adaletin merkezinde yer aldığı bir anlayışla yönetilmesi gerektiği savunulur. Ancak bugün Türkiye’deki yerel yönetimler, merkezi otoritenin baskısı altında; kayyım politikalarıyla demokratik süreçlerden tamamen uzaklaşmıştır.

Kayyım Politikalarının Eleştirisi

Türkiye’de özellikle Kürt illerinde, yerel yönetimlerin halk iradesine dayalı mekanizmaları kayyım atamalarıyla işlevsiz hale getirilmiştir. Halkın seçilmiş temsilcilerinin yerine atanan kayyımlar, kentlerin ekonomik ve sosyal yapısını iktidarın politik çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmiştir. Bu süreç, sadece demokratik hakların gasp edilmesi değil, aynı zamanda kentlerin sermaye odaklı bir yönetim anlayışına teslim edilmesi anlamına gelmiştir.

TMMOB’un Kent Savunması ve Katılımcı Demokrasi

TMMOB ve bağlı odalar, kentlerin rant projeleriyle tahrip edilmesine karşı uzun yıllardır mücadele etmektedir. İstanbul’daki 3. Köprü, Kanal İstanbul, Kuzey Marmara Otoyolu gibi projeler, doğal alanları yok ederek, kentlerin ekolojik dengesini bozmaktadır. Bu projeler, TMMOB tarafından sadece çevresel yıkım olarak değil, aynı zamanda halkın kent hakkının gasp edilmesi olarak ele alınmaktadır.

Murray Bookchin’in katılımcı demokrasi modeli, kentlerin demokratik bir şekilde yönetilmesi için önemli bir çerçeve sunar. Bookchin, yerel yönetimlerin merkezi otoriteden bağımsız, halkın doğrudan katılımıyla şekillenmesi gerektiğini savunur. Bu modelde, mahalle meclisleri ve halk komiteleri gibi doğrudan katılım mekanizmaları, karar alma süreçlerini demokratikleştirebilir.

Henri Lefebvre’nin “kent hakkı” kavramı, halkın kentler üzerinde hak iddia etme ve kentsel yaşamı şekillendirme hakkını ifade eder. Lefebvre’ye göre, kentler sadece fiziksel mekânlar değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin yeniden üretildiği alanlardır. Kapitalist sistem altında, kent hakkı genellikle sermaye sınıfının çıkarlarına hizmet eden bir şekilde gasp edilir. Ancak Lefebvre, kent hakkının yeniden halkın eline geçmesini, kentsel yaşamın demokratikleştirilmesi için temel bir adım olarak görür.

Demokratik ve Halkçı Kent Yönetimi: Bir Çözüm Önerisi

Kapitalist dünya sistemi ve merkeziyetçi yapılar altında kentlerin halkçı bir şekilde yönetilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, yerel yönetimlerin halkın doğrudan katılımını esas alan bir biçimde yeniden yapılandırılması gereklidir. Bu dönüşüm, sadece merkeziyetçi otoriteyi aşmakla kalmaz, aynı zamanda halkın yaşam kalitesini artıracak, çevresel sürdürülebilirliği sağlayacak ve toplumsal adaleti güçlendirecek bir model sunar.

TMMOB ve demokratik kitle örgütlerinin bu mücadeledeki rolü hayati önemdedir. Kentler, sadece birer ekonomik araç değil, aynı zamanda özgürleşme ve dayanışma alanlarıdır. Kent hakkı, halkın iradesiyle yeniden kazanılmalı ve kentler, kapitalizmin hegemonyasından kurtarılmalıdır. Bu doğrultuda, yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve halkın doğrudan karar süreçlerine katılması için mücadeleye devam edilmelidir.
Kentler, demokrasinin en somut biçimde deneyimlendiği alanlar olmalıdır. Ancak kapitalist dünya sistemi ve merkeziyetçi yapıların baskısı, bu potansiyeli sürekli olarak yok eder. Halkçı bir kent yönetimi, sadece mevcut politikaların bir alternatifi değil, aynı zamanda daha adil, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir toplumsal düzenin inşası için bir zorunluluktur. Kentler, halkın ve doğanın çıkarları doğrultusunda şekillenmeli, sermaye odaklı politikaların etkisinden kurtarılmalıdır.

Kent hakkı mücadelesi, sadece bir demokratikleşme talebi değil, aynı zamanda daha yaşanabilir bir dünya için verilen bir özgürlük mücadelesidir. Bu mücadele, kentlerin gerçek sahipleri olan halkın zaferiyle sonuçlanmalıdır. Çabamız bu olmalıdır.

 

Ahmet ERKAN
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi

 

Yazar- Ahmet Erkan 18 Aralık 2024 Çarşamba