- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Kayyımlar ve Meydanlar
2019 yılının bahar ayları İstanbul’da oldukça gergin geçti. Mart sonundaki yerel seçimlerin sonucu uzunca bir süre kesinleştirilmedi. İki ayı geçen “mazbata krizi” boyunca, İstanbul’u atanmış bir kayyım yönetti. İstanbul seçiminin sonuçları İstanbul’un sınırlarını çok aştı, tüm Türkiye heyecanlı ve gergin bir şekilde İstanbul seçimlerinin nihai sonuçlarına odaklandı. Nihayet Haziran sonunda düğüm çözüldü ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde seçim sonucu ortaya çıktı. İstanbul’u aynı siyasi çizginin yönettiği çeyrek asırlık dönem kapandı ve yeni bir dönem açıldı. Seçim sonuçları, yalnız İstanbul değil, uzunca bir zamandır siyasi gerilim ve ekonomik krizden yorgun düşmüş Türkiye için de umut verici bir işaret oldu. Hem İstanbul hem de tüm Türkiye için bir tür “normalleşme” umudu belirmiş oldu.
Yaz ayları ise İstanbul’da yoğun ekonomik krize rağmen daha olumlu bir havada başladı. Yeni başkan Ekrem İmamoğlu ve ekibi yönetimi devraldı ve yavaş yavaş kentin sorunları farklı bir gözle yeniden ele alınmaya ve tartışılmaya başlandı; kentsel dönüşüm, meydanlar, kamu kaynaklarının kullanımı ulaşım gibi ana konularda yeni yönetimin eğilimleri belirmeye başladı. Özellikle meydanlara ilişkin tartışmalar, mimarlık camiasında da ilgi gördü, meydanların tarihi, içeriği ve tasarımları sivil toplum tarafından da tartışılmaya başlandı. İstanbul’un meydanları uzunca zamandır ya Taksim ve Üsküdar gibi tüm hafızasından arındırılmışçasına anlamsız ve tanımsız birer boşluk haline getirilerek ya da Beyazıt ve Kabataş-Dolmabahçe gibi yıllarca inşa edile edile nihayet anca birer şantiye haline getirilerek kentlilere neredeyse unutturulmuş durumda idi. Bu tartışmalar da uzun yıllardır kentlilerin ve sivil toplumun hiç bir görüşü dikkate alınmadan adeta kayyım tarafından yönetilmiş olan İstanbul’da gelişen normalleşme havasına bir katkı yaptı.
Ancak hemen kısa bir süre sonra, 19 Ağustos’ta, tüm bu olumlu gelişmelerin önünü kesecek bir girişimle karşılaştık; Diyarbakır, Mardin ve Van’ın büyük bir oy farkıyla henüz yeni seçilmiş belediye başkanları Selçuk Mızraklı, Ahmet Türk ve Bedia Özgökçe Ertan görevden alınarak yerlerine bir kez daha kayyım atandı. Bu gelişme bir yandan Kürtlere çözümsüzlük ve adaletsizliğin tekrar tekrar dayatılacağı antidemokratik bir döneme işaret ediyordu; bu zaten kendi başına tüm Türkiye’de oluşan olumlu havayı dağıtabilecek bir gelişme idi. Binlerce yıllık Diyarbakır Sur’un neredeyse yarısı zaten beş yıla yakın süredir kayyım tarafından kentlilerden tümüyle gizlenerek yıkılıp yerine ne işe yarayacağı belli olmayan tuhaf replikalar inşa ediliyordu. Üç yılı aşkındır kayyımlarca yönetilmiş olan kentlerde kayyımların hem sosyal hem de ekonomik açıdan belediyelerde bıraktığı ağır hasar yeni konuşulmaya, hesaplar ortaya dökülmeye başlanmıştı. Diğer yandan bu gelişme tüm Türkiye’ye karşı da bir tehdit mesajı içeriyordu; tüm kentlerin yönetimi türlü bahaneler öne sürülerek demokratik şekilde seçilmiş yerel yönetimlerden alınıp kayyımlara verilme tehdidi ile karşı karşıya bırakılıyordu. Bu da bir yandan kentlere dair tüm demokratik tartışma ortamını yeniden susturma girişimiydi.
Belki İstanbul’un da Türkiye’nin de tüm meydanlarının ve kentlerinin demokratik geleceği, tüm bu tartışmaların yerini bulabilmesi, biraz da bu kayyım atama girişimlerinin boşa çıkarılmasına bağlıdır. Ne de olsa meydanlar –geçtiğimiz yıllarda akıllara ziyan şekilde İstanbul’a dayatılmaya çalışıldığı gibi- yalnız gelip geçilen pürüzsüz birer boşluk değil, aynı zamanda ülkenin demokratikleşme mücadelesinin ve tüm tarihinin birer hafıza kaydı ve kentlilerin ortak iradesinin dışa vurulduğu yerlerdir. Belki de inşa edile edile bir türlü bitmeyen bu meydanları karartan, yıllardır kentlilere kapatan, kayyımların gölgesidir. İstanbul’da ve tüm Türkiye’de, kayyımsız, özgür meydanlara…