- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
“Kaliteyi Belirleyen; Kaliteyi Talep Etme Kalitesidir…”
Tekrar ama yine de en sonda söyleyeceklerimi en baştan söyleyerek başlıyorum:… “Herşeyin mantıklı bir açıklaması vardır; mantıksızlıkların bile!…” Çünkü “Bilim, bilinenlerden hareketle; bilinmeyenlere yönelik ve onları bilinir kılmak için kaygısızca verilen emeklerin birikimleriyle sürekli ödüllenen, verimli bütünsel bir çabadır…” Ve her türlü mantıksızlıkları çözerek ilerler…
Hastalıklı biçimdeki mükemmeliyetçilik takıntılı olanları bir yana bırakırsak; “Mükemmel, mükemmele ulaşma çabasının kendisidir…” Ve bütünlüklü, orantılı bir mantıksal tasarımdır… Bir önceki cümlede yer alan bilimin kısa tarifi ile mükemmelin fikri tasarım olarak örtüştüğünü ve birlikte rezonansa geçtiğini fark etmişsinizdir. Bu konular arasında çok güçlü olan nedensel bağın kaynağı da aslında her birinin matematiksel mantık açısından benzer orantılı adımlara sahip olmasıdır. Aynı uyum rezonansıyla birbirine geçişi “Modernizmin” bu tarifinde de görebilirsiniz… “Modenizm, geçmişten gelen birikimlerle; geleceğe yönelik sürekli şimdiyi üreterek ortaya koyma çabasıdır…” Yani yapacağınız, edeceğiniz, söyleyeceğiniz, çizeceğiniz şey öylesine bir şimdi tarifi olmalıdır ki; gelecekteki her bir şimdi ile de daima uyumlu ve rezonansa geçebilir olması duyarlı çabasıdır… Tabii bu tarif ile “Modernite”nin örtüşmediği de apaçık ortadadır. Çünkü kapitalizmin kucağındaki gerçekliğe göre: “Para eden her yeni, modern sayılmaya devam edilmektedir…”
Bütün dünya, ünlü moda markalarının deneysel “Haute Couture” defilelerinde olduğu gibi yaşamıyor!… Çünkü gerçekte o hayat/llar bizlere toplumsal ya da kişisel bazda türlü fırıldak numaralar çekmekle meşguldür sürekli… Bunu görebilmek için hemen o anda cüzdanlarınızı kontrol edebilirsiniz… Kendisini hemen fark ettirir…
Hani moda dünyasında derler ya “Renkler ve zevkler tartışılmaz!…” yanlış; hem de bal gibi yanlış!… Gerektiğinde tartışılır, hatta tartışılması da her zaman şart olmalıdır… Yoksa, bu bal gibi güzel, ironik örneğin eline esir düşeriz…Neymiş o bal gibi güzel, ironik örnek?… O da şu “Milyarlarca sinek yanılıyor olamaz b*k yemek iyidir!…”
Geçmişte kalmış moda kıyafetlere bakarsanız bir çoğundaki garipliğe bugünün koşullarında anlam vermek olanaklı değildir…
Hatta eğer dehşetengiz kokusu ve tadına alışmamışsanız; (şimdi, elinizle burnunuzu kapatıp, nefesinizi tutun.) ne Japonlar’ın geleneksel yiyeceği “Tofu” yani haşlanmış soya fasulye püresi turşusuna ne de Norveçliler’in “Ringa Balığı” turşusuna da hiçbir şey söyleyemezsiniz…
Büyük açlık yıllarında ya da artan fazla yiyecekleri koruma tekniği konusunda henüz yeterli olunmadığı çağlarda, insanların ekşiyip fermantasyona geçerek bozulan yiyecekleri sonradan yemek zorunda kalmaları; tat kültürü konusunda ne kadar farklı ve zengin bir birikime sahip olduğumuz da ortada… Hatta peynir, yoğurt aynı yolculuğun ürünü değil mi?
Hani ne oldu her şeyi yabancılaştırarak öteleyen “Haute Couture” bakışa?!…
Tamam belki de en uçtaki bu ironik örnekleri sevmemiş olabilirsiniz; ancak sevebileceğiniz en uygun örnekleri de bu konu çerçevesinde aklınızdan geçirebilirseniz size de garip gelecek noktaları fark edebilirsiniz…
Çünkü her bir “Kültürel Kod”, bir başka “Kültürel Kod”a göre var oluşuna bağlı olarak her zaman eleştirilebilir bir duruma yol açabilir…
Bir otobüs yolculuğu düşünün birbirini tanımayan insanlar bir süreliğine aynı mekânı kullanarak birlikte yolculuk etmektedirler…
Her biri birbirinden çok farklı olan bu insanlar, sadece o yolculuk süresince aynı yöne gidiyor oldukları için bir arada olmalarından başka hiçbir ortak özelliğe sahip değillerdir.
Dağ başında bir ağacın devrilerek yolu kapatması üzerine; aşağıya inip hep birlikte güçlerini aynı anda kullanarak o ağacı yol kenarına alarak, tekrar yolculuk etmeye devam ederler…
Eğer yolda başka devrik ağaçlar da varsa, ilk yaptıkları ortak çalışmadan edindikleri deneyimle farkına vardıkları daha verimli işbirliğini (belki de daha da geliştirerek) gerçekleştirerek yolu tekrar açarlar…
Daha sonra yollarına başka devrilmiş ağaçlar varsa onları kaldırarak devam ederler…
Tamam ortak sorunlarını çözmek için geliştirdikleri bu basit işbirliği, o insanların “birlikte sorun çözme kabiliyetlerine bağlı olarak geliştirdikleri toplumsal davranışlarını” tarihsel olarak incelemek sosyal-antropoloji alanını ilgilendirir…
Ancak böylesine geçici süreli birlikte yapılan yaşam yolculuklarında ortaya çıkan sorunlara karşı, zorunlu olarak geliştirilen işbirlikleri; insanlık tarihi boyunca kırsal ya da kentsel yerleşik yaşam mekânlarında kalıcı işbirlikleri gerektiren ‘Kurumsal Yapılara’ dönüşmüştür… Tarih boyunca ilişkiler mekânları, mekânlar da ilişkileri yansıtmalar yoluyla unutulmamak üzere işaretlemişlerdir… Bu gösterge-bilimsel dil biçimleri ve mekânlar; artık toplumsallığın ortak hafızasını da oluşturmuşlardır…
Burada kısaca “Kurumsal Yapı” olarak bütünsel bir tanımla geçiştirdiğimiz işbirliklerine göz atarsak; aslında insanlık tarihi içinde önemli birikimlere yol açan “insan ilişkilerinin” her biri, değişik nitelik ve nicelikteki yapı taşlarıdır da…
“Gelenek ve Görenek”; “İyi ve Kötü”; “Doğru ve Yanlış”; “Haklı ve Haksız”; “Törensel ve Töresel”; “Aktöre ve Karatöre” v.b.; v.s.; v.d. gibi tüm bu kullanılan, geliştirilen ve aktarılan ilişki biçimleri; zenginleşerek düşünce yapılarının farklı kalıplarda kalıcı somut kültürel kodlarla; bir sonraki üst aşamada, farklı işlevlere yani toplumsal hafızaya en nitelikli katkı sağlayan “Etik Kodlar” olarak kayda geçer…
“Etik Kodlar”, artık “insan ilişkilerinden oluşan toplumsal hafızanın öz birikimi olan hukuka geçişin de işaretidir.” Çünkü yaşanan tüm olumsuzluklardan süzülerek gelen tüm olumlu sonuçların; her defasında mutluluk ve huzur veren yapısı da artık “Adalet” olarak adlandırılmaya başlanmıştır…
Peki günümüzde bu “Oksimoron” çelişkiler yumağı olarak, varlığını tüm yeni yapılaşan mekanlara doğrudan “Olağan ve Saçmalık” olarak yansıtan; hukuk tanımazlığıyla adaletsizlik saçan “İmar Zihniyetine” ne demeli?
“Herşeyin mantıklı bir açıklaması vardır; mantıksızlıkların bile!…”
Buyurun şimdi söz sizde…