Kadınların Temel Hak ve Özgürlüklerine Yapılan Müdahaleler, Şiddet ve İstismarın Meşrulaştırılmasına Yönelik Çağdışı Girişimler Kabul Edilemez

Yazar- MO İstanbul 8 Mart 2019 Cuma

8 Mart 2019

Tüm dünyada yaşanan krizler ve gericileşen iktidarlar, güvencesizlik; yoksulluk, işsizlik, sömürü, ayrımcılık ve savaş koşulları; kadına yönelik şiddet ve baskının her geçen gün artmasına neden olmaktadır.

Türkiye’de ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda yaşanan kriz; ülkemizin uygarlık yolunda ilerleme hedefinden ve Cumhuriyetin bağımsız, eşitlikçi ve özgürlükçü temel­lerinden uzaklaştırıldığı; yargı bağımsızlığının yok edildiği, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, üniver­sitelerin bilimsel özerkliğinin ortadan kaldırıldığı, toplumsal muhalefete ve meslek kuruluşlarına baskıların arttığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkilerine el konduğu, mutlak siyasi gücün denetimsiz olarak bir kişide toplandığı “otokratik rejim”in yarattığı hukuk ve demokrasi normları bakımından kabul edilemez koşullarda ortaya çıkmıştır.

Yaklaşan seçimlerle birlikte her alanda yaşanan kriz, yaşam koşul­larını giderek ağırlaştırmakta; düşünce, ifade, haberleş­me, toplanma, çalışma, eğitim, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam gibi temel hak ve özgürlüklere her geçen gün yeni kısıtlamalar getirilmekte; top­lumsal yapıda eşitsizlik, ayrımcılık ve mahrumiyet giderek yükselmektedir.

Kırk milyonun üzerinde kadının yaşadığı ülkemizde, cinsiyet rolleriyle şekillenen toplumsal yapı; kadınların temel hak ve özgürlüklerine yapılan gerici müdahalelerin meşru temeli haline getirilmekte; tutarsız planlama ve mimarlık uygulamaları ile değişen kentlerimizde; kadınların uğradığı toplumsal baskı ve şiddetin görünürlüğü yapılaşma yoluyla engellenmektedir. Ulaşım, kentleşme ve yapılaşma alanında kamu yararını yok sayan merkezi ve yerel yönetim politikalarının neden olduğu eşitsiz yapılı çevre; kadına yönelik suçların giderek artmasına neden olmaktadır.

Nitelikli eğitim ve uygulamalar önemsizleştirilerek mimarlık, planlama ve yapılı çevre üretim sürecinden uzaklaştırılmakta; toplumun nitelikli mimarlık hizmetlerine erişimi engellenmektedir. Yaşam çevrelerinin nitelikli mimarlık hizmetlerinden yoksun biçimlenmesine neden olan bu süreç; yapı kültürünün yozlaşmasına, kentsel yaşam kalitesinin düşmesine, toplumsal eşitsizliğin yükselmesine yol açmaktadır.

Mimarlar Odası olarak; dünyada ve ülkemizde sömürüye ve baskıya karşı yürütülen mücadeleyi simgeleyen Dünya Kadınlar Günü’nde; kadınların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerinin, istismar ve şiddetin önlenmesinde öncelikli hedefin eşitliğe dayalı toplumsal yapıya erişmek olduğu inancındayız.

Devlet; hiç kimsenin cinsiyet veya benzeri bir sebeple ayırımcılığa uğramamasını, herkesin temel hak ve özgürlüklerden eşit derecede yararlanmasını sağlamakla yükümlüdür. Eşitliğe dayalı, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, kullanılmasını ve yararlanılmasını engelleyen hiçbir ayrım ve kısıtlamanın yaşanmadığı bir gelecek dileğiyle kadın meslektaşlarımızın ve tüm kadınlarımızın gününü kutluyoruz.

TMMOB MİMARLAR ODASI

(Görsel: Zonguldak-Büyük Madenci Yürüyüşü – 1991 / Mehmet Özer)

Yazar- MO İstanbul 8 Mart 2019 Cuma