- TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Kadın Komisyonu 25 Kasım Bildirisi
- Tuzla Kamil Abduş Gölü çevresinin yapılaşmaya açılmasının yürütmesi durduruldu
- Adalar imar planlarının yürütmesi mahkeme tarafından durduruldu
- Mimarlar Odası Üye Kayıt İşlemleri Ve Üyelik Ödenti Uygulamaları Hakkında
- XVIII. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali başlıyor
- KTMMOB Mimarlar Odası, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesine Ziyaret Gerçekleştirdi
İnsan Haklarına ve Özgürlüklere Saygılı Bir Gelecek İçin Çağrı!
15 Ağustos 2018
Ülkemizde uzun süredir temel hak ve özgürlükleri sınırlayan Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında gerçekleştirilen 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliğinin; 24 Haziran 2018 Seçimlerinden sonra yürürlüğe girmesiyle fiilen kurulan “Otokratik Rejim”, uygarlığımızın ulaştığı düzey, hukuk ve demokrasi normları bakımından kabul edilemez koşullar yaratmıştır.
Erken seçim öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) geçen Yetki Kanununa dayalı olarak; Bakanlar Kurulunca çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) Anayasaya Değişikliklerine Uyum adı altında yüzlerce kanunda değişiklik yapılmış ve ardından Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle Bakanlıklar başta olmak üzere neredeyse bütün devlet kurumları merkezileşme politikalarına bağlı olarak yeniden şekillendirilmiştir.
Mimarlar Odası olarak; mimarlık alanına ilişkin “hak ve eşitlik” mücadelesinin, yaşam hakkından, demokrasiden, özgürlüklerden, insan haklarından ve barıştan bağımsız düşünülemeyeceğinin bilincindeyiz.
Bu çerçevede gündemde olan toplumsal yaşamımızı, yaşam değerlerimizi ve mesleki uygulama alanlarımızı derinden etkileyen ciddi tehditler hakkında meslektaşlarımızı ve kamuoyunu bilgilendirme ve çağrı yapma ihtiyacı duyuyoruz.
Yasama organı etkisiz hale getirilerek işlevsizleştirilmiştir.
Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan ve halkı temsil görevi bulunan TBMM’nin; kamu ve toplumsal alanı düzenleyen normları belirleme ve yürütmeyi denetleme yetkisi elinden alınmıştır.
Sadece bir hükümet sistemi değişikliği olmayan, Cumhuriyetin bütün kurum ve kazanımlarının yok edildiği bu sürecin parlamento denetiminden uzak bir biçimde gerçekleştiriliyor olması demokratik ilkelere uygun olmadığı gibi; başlı başına bir anayasal sorun oluşturmaktadır.
TBMM’nin yetkisizleştirildiği, yargının talimatla işlediği, ifade özgürlüğünün kalmadığı, basının susturulduğu, vicdanların ve ahlakın çöktüğü bu ortamda “demokrasi ve adalet” geniş toplum kesimlerinin acil ve ortak talebi haline gelmiştir.
Sağlıklı, dengeli ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı yok sayılmaktadır.
En temel hak olan sağlıklı bir çevrede yaşamın koşulları, sermayenin yönlendirmesi ve kamu yararı ilkesinin göz ardı edilmesiyle ortadan kaldırılmaktadır.
“İnşaat sektörü üzerinden sermaye birikimi” modeli kapsamında yürütülen “Kentsel Dönüşüm” uygulamaları; sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel kayıplar yaşanmasına neden olurken, hak ihlalleri ve toplumsal ayrışmayı da beraberinde getirmektedir.
Çevre felaketine yol açabilecek Kanal Istanbul ve büyük altyapı projeleri, imar uygulamaları ve kısa zamanda çok sayıda yapı üretilmesi baskısıyla kentlerimiz; deprem ve tüm diğer afetler karşısında güvencesiz hale gelmektedir.
İktidar tarafından korunan ve her biri “kent ve çevre suçu” olan büyük ölçekli rant tesislerinin yasallaştırılmasının yanı sıra, oy kazanmak amacı ile “İmar Barışı” adı altında çıkarılan “İmar Affı” yasasıyla yurttaşların can ve mal güvenliği tehlikeye atılmış ve kaçak yapılaşma teşvik edilmiştir.
Eğitim kamusal, bilimsel ve laik değerlerden uzaklaştırılarak niteliksizleştirilmektedir.
Çocuklarımızın sağlıklı ve güvenli çevrede pozitif bilim ilkelerine dayalı çağdaş eğitim ve öğrenim görme hakkını yok sayan politikalar; eğitim yapılarında kamu denetimini ve güvenlik tedbirlerini gereksiz görmekte, pek çok öğrencinin hayatına mal olmaya devam etmektedir.
Defalarca değiştirilen, akılcılıktan uzak yöntemlerle ve katılımcılığı reddeden bir anlayışla belirlenen eğitim sistemimiz, toplumsal değerler ve talepler dikkate alınmaksızın yeniden oluşturulmaktadır.
Eğitim mekânlarının sağlıklı ve güvenli olmaması bir yana; kamusal faydayı hedef almayan, yenilikçi, çağdaş ve bilimsel, laik, demokratik ve katılımcı ilkelerden uzak piyasa odaklı bir eğitim politikası sürdürülmektedir. Mekânsal talepleri hiçe sayan bir planlama anlayışı ile tarih, kültür, doğa ve yapılı çevre tahribatı eğitim sistemi yoluyla da ortaya konmaktadır.
OHAL süresince KHK’ler ile özgür ve bilimsel eğitim için çalışan akademisyenlerin işine son veren, engelleyen ya da uzaklaştıran anlayış; yeni sistemde de yeni araçlarla eğitim ve öğretim ortamına tehdit oluşturmaktadır.
Tarihi, kültürel ve doğal varlıklar yok edilmektedir.
Yaşanan yoğun imar faaliyetleri ve rant merkezli politikalar; insanlığın ve toplumumuzun ortak mirası olan tarih, kültür ve yaşam dokusunun, Cumhuriyet mirası kurumların ve bunlara ait kimliklerin yok edilmesine neden olmaktadır.
Atatürk Orman Çiftliği’nin (AOÇ) betonlaşması ve Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılması ile devam eden süreç; tarihi kent merkezleriyle birlikte ülkenin tüm doğal kültürel değerlerini hedef almaktadır. Kentler ve kırsal alanlar, ormanlar, kıyılar, yaylalar ve bütün koruma alanları plansız yatırımların şantiyesi haline gelmektedir.
Mesleki uzmanlık alanları değersizleştirilmekte, meslek kuruluşları baskı altına alınmak istenmektedir.
Siyasi baskılar ve neo-liberal anlayışla sürdürülen yaklaşımlar; meslek örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını ve mesleğin uzmanlık alanlarını yok sayarak ve yükseköğretim kurumlarının bilimsel çalışmalarını dışlayarak bugün ve gelecek için büyük riskler yaratacak süreçleri tetiklemektedir.
Meslek Odalarını işlevsizleştirme ve yetki kısıtlaması gibi düzenlemeler her geçen gün bir adım ileri taşınarak, meslek kuruluşlarının anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan “özerk ve demokratik” yapıları yok sayılmakta, idari ve mali yapıları değiştirilmeye çalışılmaktadır.
Bu anlayış doğrultusunda 15 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Devlet Denetleme Kurulu’na verilen bir kısım yetkiler, meslek kuruluşlarının kanunları ile norm çatışması yaratmış, uygulamaları belirsizleştirmiştir.
Güvencemiz olan uluslararası sözleşmelere ve Anayasa’ya aykırı olarak temel hak ve özgürlükler sınırlandırılmaktadır.
Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan Anayasa ve uluslar arası sözleşmelerin gözetilmesi geleceğimiz açısından yaşamsal öneme sahiptir. Normlar hiyerarşisini alt üst eden hukuk sistemindeki köklü değişiklikler nedeniyle; “hukukun üstünlüğü” ve “hukuk güvenliği” ilkeleri ortadan kaldırılmakta, yaşanan ihlaller nedeniyle yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına güven duyulmamaktadır.
Bu bağlamda demokratik işleyişin ve adaletin sağlanmasının toplumsal talep haline geldiği koşullarda eşitliğe dayalı, temel hak ve özgürlüklere saygılı bir ülke için;
• toplumun, bütün kurum ve kurallarıyla işleyen tam ve eksiksiz demokrasi beklentisini özenle gözeterek laik, demokratik parlamenter sistemin etkinliğini artırmak; halkın iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama yetkisine sahip çıkmak,
• insan onuruna yakışır bir yaşamın dayanağı olan adaletin sağlanması için yargı bağımsızlığını sağlamak ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde hareket etmek,
• sağlıklı ve güvenli bir çevrede, barış içinde yaşama hakkına sahip çıkmak; tarihsel, kültürel ve doğal değerleri koruyarak, kent ve planlama politikalarının kamu yararına geliştirilmesi için mimarlığın, kamusal politikaların her düzeyinde yer alması için çaba sarf etmek,
• mesleki hak ve yetkileri korumak, uzmanların sunduğu nitelikli mimarlık, mühendislik ve planlama hizmetlerinin topluma ulaşmasını sağlamak,
• meslek mensuplarının yetkinliklerinin ve nitelikli hizmetlerin güvencesi olan meslek kuruluşlarının kamusal ve özerk yapılarını yok sayan politikalara karşı örgütlenme hakkına sahip çıkmak
üzere bütün ilgili kesimleri birlik ve dayanışmaya çağırıyoruz.
TMMOB MİMARLAR ODASI