İhanetin Bedeli

Yazar- Ali Hacıalioğlu 14 Kasım 2017 Salı

Kamuoyu, büyükşehir belediye başkanlarının güya hukuken ‘istifa etmelerine’, esasta ise ‘görevden alınmalarına’ yoğunlaşmışken, devletin tepe noktasından “İstanbul’a ihanet” itirafları geldi.
Hemen ardından İçişleri Bakanı ‘yaylaları koruyamadıkları’ örneğini vererek itirafa katıldı. Ardından da Çevre ve Şehircilik Bakanı, kentlerimizden şikâyet ederek daha çok ‘yeni’ inşaat yapılması için belediyelere telkinde bulundu.

İktidarı elinde bulunduranlar adeta hep bir ağızdan sözde ‘samimi itirafta’ bulunarak toplumsal bir algıyla güven tazeleme gayretine girdiler. Başka bir deyişle aslında kendilerini ‘resetlemek’ istediler.

Bir taraftan “İstanbul’a ihanet”ten söz edilirken diğer taraftan “Kanal İstanbul” ısrarı, hukuken açıkça suç olduğu halde AKM’yi yıkma çabası samimiyet sorgulamasını zorunlu kıldı.

Belli ki “İstanbul’a ihanet”ten aynı şeyi anlamıyoruz. Kanımca ihanet, bilimsel, mesleki ve uzmanlık alanlarının mutlaka korunması gereken ‘özerk kurumlarına’ müdahale ile başladı. Özerk yapısı bozulan kurumların özgürlük ve bağımsızlık güvencesi de böylece yok edildi.

“Kanuni” düzenlemelerle getirilen kentsel sürece müdahaleler de “ihanette” önemli bir rol oynadı. Yenileme Kanunu, Kentsel Dönüşüm Yasası, Kamu İhale Kanunu, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve torba yasalarla getirilen düzenlemeler, ayrıcalıklı imar koşulları sağlayarak ‘planlama hakkaniyetini’ ve planlamadaki bilimsel ve mesleki zemine dayanan gelecek kurgusunu ortadan kaldırdı. Sürekli değişen yasa ve yönetmelikler, fiili durumun normalleşmesini sağladı. Belediyelerdeki ‘plan tadilatı’ kültürü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın plan yapma yetkisiyle bütünleşince, plan bütünlüğünden bağımsız binlerce parsele ‘plan’ yapılarak kentler aslında plansızlaştırıldı.

İstanbul Nâzım İmar Planı’nda olmayan Kuzey Marmara Otoyolu, Üçüncü Köprü, Üçüncü Havaalanı, Yenikapı ve Maltepe dolgu alanları ve diğer birçok özel proje ile yapılanlar, İstanbul’un tarihsel kimliğine, doğal ve kültürel mirasına ‘ihanet’ olarak ortaya çıktı.

Özel ya da toplumsal yaşamda ihanetin bir bedeli olmalıdır. İhanet edenler bu bedeli mutlaka ödemelidir. Toplumsal adalet anlayışımız bunu zorunlu kılar. Aksine bir durum adalet duygumuza derin yaralar açar ki bu da toplumsal, siyasal ve kültürel açıdan topyekûn bir çürüme sürecini başlatır.

İstanbul’a yapılan ihanetin bedelini maalesef kent ve kentliler ödemekte, ihanet, yapanın yanına kâr kalmaktadır.

Kentlerimizin ihanete uğramayacağı aydınlık bir gelecek umuduyla…

 

Ali HACIALİOĞLU
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Yönetim Kurulu Sekreteri

Yazar- Ali Hacıalioğlu 14 Kasım 2017 Salı