- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Gam Dağıtmak İçin Galata Köprüsü / Dam Notları
“… Şekerleme yapmak için, mezarlıklar var; gam dağıtmak için, Galata köprüsü; hayal kurmak için, Boğaziçi; pazar gününü geçirmek için, Prens adaları; Anadolu’yu görmek için, Bulgurlu tepesi; Haliç‘i seyretmek için, Galata kulesi; her tarafı görmek için de Serasker kulesi…”
Edmondo De Amicis, “Konstantinopel 1874” seyahatnamesinde böyle reklam ediyor İstanbul’u. Seyahatnamede hele bir Galata Köprüsü reklamı var ki okuyan İstanbul’a hayran kalır.
“İstanbul’da en büyük zevklerimden biri, Galata Köprüsü’nden güneşin doğuşunu ve batışını seyretmekti. Şafak vaktinde, sonbaharda, Haliç hemen daima ince bir sis tabakasıyla örtülüdür; şehir bir oyunun hazırlıklarını gizlemek için sahnenin üstüne gerilen beyaz tüllerin arasından görüldüğü gibi, sisin arkasından hayal meyal görülür. Üsküdar tamamen sis altındadır, ancak tepelerin karanlık ve belli belirsiz şekilleri sezilir. Köprü ve deniz kenarları ıssızdır, İstanbul uyur; yalnızlık ve sessizlikle manzara daha da debdebeli görünür. Gökyüzü Üsküdar tepelerinin arkasından yaldızlanmaya başlar. Bu ışıklı şeridin üzerinde, büyük mezarlığın selvileri, tepelere dizilmiş devler ordusu gibi, bir bir, kara kara, açık açık ortaya çıkar ve Altınboynuz’un bir başından öteki başına, yeniden doğan muhteşem şehrin ilk titremesi gibi bir ışık ürpertisi gezer. Sonra, Asya yakasındaki selvilerin gerisinden ateşten bir göz yükselir ve aynı anda Ayasofya’nın dört minaresinin beyaz tepeleri pembeye boyanır. Birkaç saniye içinde, Haliç‘in nihayetine kadar, tepeden tepeye, camiden camiye, birbiri arkasına bütün minareler kıpkırmızı bir renk alır,birbiri arkasına bütün kubbeler gümüşlenir, gül rengi setten sete iner, aydınlık büyür, sis örtüsü kalkar, ve İstanbul, tepelerde pespembe ve pırıl pırıl, sahillerde mavimsi ve morumsu, zarif ve taptaze, olduğu gibi gözükür; sulardan çıkıyormuş gibi olur…” (E. De Amicis, İstanbul 1874, çeviren: Prof. Dr. B. Akyavaş )
Bir de İstanbul’un bugünkü haline bakın… Çağdaş İstanbullular Amicis’in reklamlarına aldırış etmemiş.
Eski (yani bundan önceki yeni) Galata köprüsünden İstanbul’u seyretmenin iyi kötü bir zevkli yanı vardı. Amicis’in reklam ettiği İstanbul’un gizemli etkisi az buçuk hissedilirdi; öyle ahım şahım bir şey değildi, ama ahaliyle içli dışlı, çakırkeyf haliyle ilginçti, eski köprü.
Yeni Galata Köprüsü’nden İstanbul’u seyretmek sıkıntı verir; ne yöne, ne yana baksanız yeni köprünün, dikintileri ve çıkıntıları karşınıza çıkar; bir kasaba bulvarı gösterişliliği, zevksizliği ve ölçüsüzlüğü ile göze batar yeni köprü; zangırtısıyla, tangırtısıyla insanın sinirine dokunur…
Hayır, sorun öyle bir kuru kuruya eskiye özlem değil.
Sorun, yeni köprü yapılırken gam dağıtmak ve İstanbul’u seyretmek gibi Galata Köprüsü’ne özgü kentsel zevklerin akıldan bile geçirilmeyişidir; sorun, İstanbul’un umursanmayışıdır, köprünün hafife alınışıdır.
Sorun, İstanbul’a karşı takınılan hoyratça tavırdır!
***
Üstünde “güzel gören, güzel düşünür” yazılı bir tabelacık var, Cibali’de, Haliç kıyısındaki parkta. Çağdaş İstanbulluların İstanbul’a karşı takındığı tavrı anlamak için o tabelaların bulunduğu yerden etrafa: Haliç’e, Süleymaniye’ye şöyle bir göz gezdirmek yeter.
O tabelayı oraya, Dalgacı Mahmut mu dikti acaba?
Temmuz 1998. İstanbul