- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Dünya Mirası Ayasofya’yı Korumak
Dünya mimarlık tarihinin önemli yapıtları arasında yer alan Ayasofya, 6. yüzyılda Hristiyan aleminin büyük bir anıtı olarak tasarlanıp ortaya çıkmıştır. Döşemesi ve duvarları Akdeniz çevresinden getirilen renkli mermerler; kemerleri, tonozları altın ve gümüş mozaiklerle bezenen bazilika, kubbeli yapıların gelişiminin üst düzeyde bir uygulaması olmuş; birçok mimara, sanatçıya ilham vermiştir.
1453 yılında Osmanlı egemenliğine girerek Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilen anıt, saygı ve ilgi görmüştür. Fatih bu simge yapıtın bakım ve onarımı için kaynaklar vakfederek onun geleceğini garanti altına almıştır. Osmanlı başkenti içinde önemli bir yeri olan Ayasofya, sultanlar tarafından yaşayan bir anıt olarak değerlendirilmiş; yaptırdıkları şadırvan, mektep, sebil, imaret, kütüphane, türbe gibi yapılarla çevresi sarılmıştır.
Kurtuluş Savaşı sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür değerlerini koruma, yeniden değerlendirme etkinlikleri kapsamında, Ayasofya müzeye çevrilmiştir.
Atatürk ve arkadaşları tarafından 1934’de alınan Bakanlar Kurulu kararı, Ayasofya’nın bir kültür varlığı olarak ilgi görmesini ve korunmasını, ziyaretçilere sunulmasını, içinde ve dışında araştırmaların yapılmasını olanaklı kılmıştır. Müze olmasından sonra anıtın sahip olduğu değerlerin ortaya çıkarılması, daha iyi ifade edilmesi için çalışmalar hızlanmıştır. İkinci Ayasofya’nın mimari parçaları, in-situ kalıntıları ortaya çıkarılmış; üstü kapatılmış olan figürlü mozaiklerin üstündeki sıva açılarak, Orta Çağ sanatının eşsiz örnekleri hayranlıkla izlenebilir duruma getirilmiştir.
1985’te Türkiye Cumhuriyeti’nin UNESCO’ya başvurusu ile İstanbul’un tarihi alanlarının Dünya Mirası Listesi’ne girmesinden sonra, Ayasofya’nın korunması, Türkiye kadar, Dünya Mirası Sözleşmesi’ni imzalayan diğer ülkelerin de kaygısı ve sorumluluğu olmuştur. Bilindiği gibi, Dünya Mirası önerisinde bulunan devletler, ülkelerinde bulunan değerli kültür mirasını tüm dünya ile paylaşıma açar; kültür mirasının korunmasıyla ile ilgili sorunları çözmek için, gerektiğinde, uluslararası toplumun desteğini alırlar. Türkiye de Ayasofya’nın kubbe mozaiklerinin korunması için 1990’larda ICCROM’dan uzman desteği almış; seçkin mozaik konservatörlerinden oluşan bir uluslararası ekip, Kültür Bakanlığı’nın konservatörleri ile birlikte iskeleler üzerinde zorlu bir çalışma yapmışlardır. ABD’nin Princeton Üniversitesi’nden deprem mühendisleri, Boğaziçi Üniversitesi’nden öğretim üyeleriyle birlikte, Ayasofya’nın taşıyıcı sisteminin güvenliğiyle ilgili araştırmalar yürütmüşlerdir. Kubbe ve taşıyıcı ayakların mevcut durumlarının değerlendirilmesi için Almanya’nın Karlsruhe Üniversitesi’nin kârgir yapı koruma konusunda uzman mühendisleri, hasar vermeyen yöntemlerle çalışmalar yapmışlardır.
Ayasofya’nın Danıştay kararıyla Müze statüsünün kaldırılması, camiye dönüştürülmesi; 24 Temmuz 2020’de ibadete açılması çok ani olmuş ve bu süreçte yapılacak fiziksel müdahalelerle ilgili bir proje hazırlanmamıştır. Oysa işlevsel değişikliğin Ayasofya’ya müdahaleler getirmesi kaçınılmazdır. Cami kullanımının ne tür ekler getireceği, dünya mirasını nasıl etkileyeceği bir proje ile tanımlanıp üzerinde tartışılması, UNESCO’ya bildirilip görüş alınması gerekirdi. Evrensel bir anıtı etkileyecek değişikliklerin gerekli süreçlerden geçmeden, hızla uygulamaya konulması UNESCO tarafından da eleştirilmiştir.
1935 yılında müze olan Ayasofya bilim insanlarına kapılarını açmış; dünyanın birçok ülkesinden gelen sanat tarihçileri, arkeologlar, mimarlar, mühendisler Ayasofya’da araştırmalar yapmışlardır. Cami kullanımı bu araştırmaların sürdürülmesine ne ölçüde olanak sağlayacaktır? Ayasofya, hala araştırılacak noktaları olan bir yapıttır; bilinmeyenleri açıklayacak araştırmaların sürdürülmesine gerek vardır.
‘Dünya Mirası’ olması dolayısıyla, camiye dönüşümün Ayasofya’nın evrensel değerlerini ne şekilde etkileyeceği konusu uluslararası düzeyde kaygı yaratmıştır. İtalyan Bizans Araştırmaları Enstitüsü’nün 20 Temmuz 2020 tarihli bildirgesinde Ayasofya’nın sahip olduğu değerlerin güvenle geleceğe aktarılmasının önemi vurgulanmış, camiye dönüştürme kararının yaratacağı sakıncalar dile getirilmiştir. Danıştay’ın müze statüsünü iptalinin eserin estetik algısını tehlikeye sokacağı kaygısı vurgulanmakta; dünya mirası olan Ayasofya’nın bütünlüğünün zedelenmemesi, özenle korunması gerektiği hatırlatılmaktadır.
Kültür mirasının korunması çok yönlü, disiplinler arası çalışmalar gerektirmektedir. Özellikle çok katmanlı kültür varlıkları, değişik inançlara, geleneklere bağlı kişilerin kültür mirasına ortaklaşa, sevgiyle yaklaşımlarını gerektirmektedir. Ayasofya çok katmanlı, değişik inanç grupları tarafından sevilen bir kültür mirasıdır. Bu değerli mirasın korunmasında, Bizans sanatı alanında çalışanların, Ortodoks inançlı halkların kültür mirasına bağlılıkları saygı görmeli, paylaşımda uzlaşma olmalıdır. Kültürler arası barış ortamı karşılıklı saygı ve sevgiye dayanır. Bunu çok katmanlı kültür varlıklarının doğru korunması ve sunulması için özenle uygulamak gerektiğini hatırlamak gerekiyor.