- Kamuoyuna Duyuru
- TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Kadın Komisyonu 25 Kasım Bildirisi
- Tuzla Kamil Abduş Gölü çevresinin yapılaşmaya açılmasının yürütmesi durduruldu
- Adalar imar planlarının yürütmesi mahkeme tarafından durduruldu
- Mimarlar Odası Üye Kayıt İşlemleri Ve Üyelik Ödenti Uygulamaları Hakkında
- XVIII. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali başlıyor
Dünya Mimarlık Tarihinde Yer Alan Deha Mimarlar…
Doğanın taklide ihtiyacı yoktur; o sadece -ve hiçbir şekilde- temsilci kullanmaksızın bizzat kendi kendisini geliştirerek gerçekleştirmeye devam eder.
Ama doğadan doğal olarak gelmiş olan bizler, doğrudan doğruya doğayı; hatta olmadı doğanın taklitlerini üretmeye ihtiyaç duyarız.
Bir karış boyuyla Buffer cinsi Japon balığı, kız arkadaşına kendini beğendirmek için deniz dibi kumluk alanda bir metre çapında dairesel simetrik ve merkezi asimetrik karma biçimli görsel güzellik yapmak için nasıl da ter döktüğünü ve resmen bilinçli bir emek harcadığını mutlaka izlemelisiniz. Kumda seçtiği yere kuyruk, gövde ve ağzıyla su jeti yaparak püskürttüğü deniz suyu etkisiyle oluşturduğu her bir yeni sekli eklediğinde; biraz yükseğe çıkıp “Nasıl olmuş?…” diye de bakıyor ya haspa!… Böylece müthiş bir şey yapıyor; birçok insanda hiç olmayan bir davranışı ortaya koyuyor!… İşte o bakış var ya, o bakış; “Görsel özeleştirinin ilk başladığı yer olmalı…” İnsanın, ya da şu an burada deniz dibinin deha mimarı Buffer Balığı’nın çok büyük bir ders verdiğini düşünüyorum…
Çünkü “Ben yaptım oldu!…” ya da “Ben ettim oldu!…” deyip geçmiyor…Çalışmasının her aşamasında “Nasıl olmuş?… Ne yapmışım acaba?… Gözümden kaçan, yanlış yaptığım bir şey var mı?…” daha birçok konuya özel ayrıntılı sorulara denk düşen bir bakış “o bakış…” Her ne kadar “içgügüsel” denilse de sadece bu bakışla deha mimar ünvanını alabilir Buffer Balığı belki de… Ama “Sepetçi Kuşu” veya “Çardak Kuşu” ya da “Kırlangıç” taraftarları da itiraz edebilirler… Çünkü onların da yuva/ev tasarımlarına gösterdikleri duyarlılık muhteşem sayılabilir…
Peki hayvanlar alemi dışında bu alanda çokça yapılan yanlışlıkların kaynağı ne olabilir?… Örneğin “Görsel Özeleştiri Körlüğü” nün kaynağı nedir ve nasıl önlenebilir?… Çünkü “Estetikte Algı Bozukluğu” sonuçta yavan ve yalapşap bir estetiksizlikle ve hazımsız bir sonuç ve anlayışla en yakın akıma yamanarak oluruna uydurulan bir çöküntü olarak kamusal hayatımızın orta yerini işgal ediyor…
Güncel siyasetin gümbürtüsünün arasına karışıp kendisini gizleyerek unutulduğunu düşünüyor olabilir… Ama yine de Kitch’i ortada kalan şey olarak rahatsızlık yaymaya devam ediyor… Buna dur demenin bir yolu mutlaka bulunmalı… Olabilirse kaynakta, yani henüz okuldayken kesilebildiği kadar “Kitch’i Önleyici Eğitim” yoluyla; mimarlıkta mimarca bakışın “İçgörü yeteneği olarak” açığa çıkarılması gerekir.
Yıllar önce bu kapsamda küçük çapta denenmiş bir örneği anlattığım bir yazım ( http://dergi.mo.org.tr/dergiler/4/531/7819.pdf ) “Mimarlık Dergisi”nde (1999, Sayı: 287) yayınlanmıştı. İsterseniz bu kez birlikte inceleyelim…
Mimarlık Öğrencileri için:
“Bir Mekanı Yeniden Okuma ya da Yeniden Kurma Oyunu…”
-Metin Karadağ-
0 kadar uzakta değildi… Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin katkılarıyla Galata Gönüllü Çalışma Grubu adı altında biraraya gelen, ağırlıklı olarak Mimarlık öğrencilerinden oluşan gençlerle farklı dönemlerde oynamıştık bu oyunu…
Oyunun kurgusu; “o an orada” bulunan ya da oluşan bilincin, “o mekanı” yeniden okuyabilmesi ve sonrasında isterse yeniden kurma girişimini kışkırtmaya dayanıyordu…
Oyunda varsayılan kurallara göre:
(i) İnsan ölçeğine dayalı olarak algılayabildiğimiz ve “Dünya” diye tariflenen bu “ara toplam” mekanda; insan ve
onun bedensel formunu doğrudan hatırlatabilecek eldiven, elbise v.d. gibi hiçbir nesne kalmamıştır…
(ii) Geride yalnızca mekanlar ve mekanı oluşturan objeler vardır… Hep birlikte incelenmesi ve sonuçlara yönelik önermelerle bitirilir…
Aynı öğrencilerle bu oyun bir başka zamanda tekrar edildiğinde önceki “sonuç değerleri” yeni “veri kaynağı” olarak alınır…
Öğrencinin mesleki alandaki özgür yaratım sürecinde kendine bir kimlik kurabilmesi; mekanın geçmişi ve bugünüyle tarihini okuyabilmesi; katkısı ve katılımıyla da yeni mekanı ya da “geleceğin bugünkü tarihini yeniden kurabilmesi” sürecinde olanaklıdır…
Mekanı ve onu oluşturan objeleri okumaya ya da yeniden kurmaya yönelik “ortak hafızanın” sorgulana sorgulana pekiştirilmesi; toplumsal kimliğin de “gerçekleşen hayatla” bir “ilgisinin” olduğuna dair önemli bir göstergedir diye
düşünebiliriz…
(i) Nasıl bir şey olduğunu bilemediğimiz uzay canlıları dünyamıza gelmiştir…
(ii) Mekanlar ve mekan objelerinden hareketle; uzay canlıları bu mekanları üreten “insan canlıları”nın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışmaktadırlar…
(ii ) Yeniden kurabilmek için mekanları ve objeleri okumaya çalışmaktadırlar…
Soru: “Uzay canlılarının gözüyle; ele almayı düşündüğünüz ortama bağlı olarak insan canlılarını, mekanı ve mekan objelerini yeniden kurgulayınız?”
Oyun belirtilmiş bir süre içerisinde üretilen eskizlerin, bu oyunda mekanı okumaya çalışırken “dolaylı” yoldan “insanı yeniden keşif” yolculuğunda; mekan ve insan ilişkisindeki bir “ayna ikizi” durumuyla karşı karşıya olduğumuzu da görebiliriz…
“Mekanı yeniden keşif”; daha önce “gözümüzden kaçan hayatın” hayatımıza yeniden katılım şenliğidir aynı zamanda…
Halk arasında yaygın olarak kullanılan “aslan yattığı yerden belli olur…” ya da “yaptığı iş aynasıdır kişinin…” özdeyişlerinden de hareketle;
“bürokratik imar normları” sayesinde(!) ortaya çıkan “kent ve kentli yaşamına” bakarak “ters” bir okuma da yapabiliriz…
Yeniden yapılanma arayışının bir ihtiyaç olarak ortaya çıkışında en önemli faktör, “yapı bozumunun” başlamış olmasıdır…
Bu yüzden “yapı bozumunun” okunuşu “tam olarak gerçekleştirilemeden”; “yeniden yapılanmanın tariflenebilmesi” olanaklı değildir…
“Şematik” yeniden yapılanmayı tarifleme girişimlerinden önce yapı bozumunun esas öznesi olan birey olarak “Mimarda” yapı bozumunu okumak gerekmektedir…
Bu da Mimarın, adaylık sürecindeki Mimar yani henüz öğrenciyken başlayan “sürecini” ülke düzeyindeki ortalamanın hal-i pür melalini (*) ele
alarak yola çıkmayı şart koşmaktadır… 22-23- 24 Ekim 99’daki Mimarlık Eğitimi Sempozyumu’na doğru hızla giderken; sayısı “şimdilik”
34’e ulaşan Mimarlık Fakültelerimiz’de (*) verilen eğitim öğretim programlarının “konu bazında siyaset” açısından
“somut” ve detaylı bir biçimde konuya duyarlı olan herkes tarafından gözden geçirilmesi ve gündemleştirilmesinde; kendini mimar hissedenler bir yana, mimar olmayanların bile sorumluluk payı vardır…
“Mimarlık oyun değildir…” diyerek itiraz edenlerin dikkatine: İşte asıl yaşanan bu durum “oyun değildir…”
(*)Doğan Hasol Türkiye ve KKTC’deki Mimarlık Okulları” Yapı, Sayı.-206, Ocak 1999”
Böylesi bir “içgörü yolculuğu” herkesin kendince geliştirdiği farklı bir tekniğe sahip olabilir. İstenirse bu çalışma eğitim süresi boyunca okullarda içgörü pekiştirmesi olarak her yıl tekrarlanabilir. Sonuçlar her bir öğrenci tarafından kendi mesleki çalışmalar portföyüne eklenebilir. Yolunu kaybedenlerin çevremizi daha fazla “Kitch”leştirip kentlerimizi de “Hödüklandlar”a çevirememesi için gerçekten ama gerçekten “Bütün üniversitelerin öğrencileri birleşmelidir!…”
Haydi rastgele…