12. Hukuk Çalışmaları
2004-2005 dönemi İstanbul rantının paylaşımında hiçbir sınır tanınmayacağının artık açıkça deklare edildiği bir dönem oldu. Dünya şehri İstanbul çokuluslu şirketlerce globalleştirilen dünya için iştah çekmeye devam ediyor, ama doğrusu şimdiye kadar hiç bu kadar kolay teslim edilmemişti. Önceki dönemlerde daha aktif bir pozisyon almış bulunan ve geleceğe yönelik beklentilerimizi ve umutlarımızı çoğaltan, kente karşı duyarlı semt dayanışma örgütlerinden başlayıp, çevre kültür kurumlarına kadar geniş bir yelpazedeki sivil toplum kuruluşları konjonktürün de etkisiyle bu dönem tamamen etkisizleşince İstanbul’a karşı işlenen suçlara müdahil olmak hususunda Mimarlar Odasının yükü daha arttı.
Giderek hacmini ve yıkıcı etkisini büyüterek gelen kente karşı işlenen suçların şimdi bir özrü var: “Memleketin paraya ihtiyacı var.” O halde satılabilecek hiçbir gelenek, hiçbir değer yargısı ve hiçbir sorgu sual engeliyle karşılaşmadan ve yasalar yok farz edilerek her şey paraya çevrilmek isteniyordu. Haydarpaşa projesi, Galataport, Dubai Towers, Formula 1, kente olan etkileri hiç değerlendirilmeden, mevcut yasa ve yönetmelikler karşısındaki durumu hiç irdelenmeden, imar planlarındaki konumu asla değerlendirilmeden, şehircilik bilimi ölçüleriyle yorumlanmadan, tabii ki kentliye sormaya hiç gerek duyulmadan, “Kaç para getirir?” ölçüsü içinde derhal uygulamaya sokulabilirdi.
Bu
dönemin en önemli özelliklerinden biri de bu davranış biçimlerine engel olduğu
düşünülen, ayak bağı olan yasa ve yönetmeliklerin de gizli veya açık bir
biçimde hızla değiştirilmesiydi. Meclislerdeki üstün gücün de verdiği imkân
ölçüsünde pervasızca ve hesapsızca yapılan bu yasa değişiklikleri öyle bir hale
geldi ki artık takibi dahi imkânsız durumdaydı. “Bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun” başlıklı türlü türlü yasada değişiklik yapan değişiklikler arasında
kente dair birçok yasa değişiklikleri de yapılıveriyordu. Bunlardan
biri olan ve kamuoyunda “Haydarpaşa
Kanunu” olarak adlandırılan 5234 sayılı kanunun geçici 5. maddesi ile “imar mevzuatındaki kısıtlamalar ile plan ve
parselasyon işlemlerindeki askı, ilan ve itirazlara dair sürelere tabi
olmaksızın, her ölçekteki imar planını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye, re’sen
onaylamaya ve her türlü ruhsatı vermeye” Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
yetkili kılınıyor, “Kesinleşen planlar
ilgili belediyelere tebliğ edilir. Bu planların
uygulanması zorunludur” hükmü getiriliyordu. “Haydarpaşa Kanunu” gibi ulusal ve evrensel hukuk kuralları yok
sayılarak çıkartılan yasalar sayesinde, kamunun ve yerel yönetimlerin
denetiminden kaçırılarak alınacak plan kararlarıyla Et Balık Kurumu’ndan
Harem’e kadar olan kıyı alanı halkın kullanımına kapatılmak isteniyordu.
Bütün bu dış koşullar içinde Mimarlar Odası bu dönemde de tarihi görevini yerine getirmeye çalıştı. Kendi ilgi alanına ilişkin yapılan yasal düzenlemeler konusunda görüş ürettiği gibi hukuka aykırı ve simgesel önemi olan çeşitli konulara karşı idari davalar açma yoluna gidildi. Önceki dönemde açılmış kimi davalarda da sonuçlar aldı. Açılmış bazı davalara müdahil olarak, “Vapurlarımızı vermiyoruz” gibi kampanyalara da hukuki destek vererek katıldı.
2004’ün ilk davası
Dereseki-Serdaroğlu Özel Ormanı yapı ruhsatı ve koruma kurulu kararının iptali
istemi ile açtığımız dava oldu. İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nin 2004/320 sayılı
dosyası ile Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açılan davada Beykoz ilçesi, Dereseki
Köyü 4-5 pafta 214-215 parsellerdeki taşınmaz ile
ilgili olarak Beykoz Belediye Başkanlığı’nca verilen yapı ruhsatnamesine esas
alınan İstanbul III numaralı koruma kurulunun 20.06.2002 tarih ve 1309 sayılı
kararı ile 25.06.2022 tarih ve 13015 sayılı kararının iptali istendi.
Yine bu dava ile
aynı anda 3. İdare Mahkemesi’nde 2004/321 E. sayılı dosyası ile Beykoz Belediye
Başkanlığı aleyhine adı geçen parseller üzerinde verilmiş bulunan yapı
ruhsatının iptaline ilişkin ayrı bir dava açıldı.
“Serdaroğlu Özel Ormanı” olarak “Acarlar İnşaat
Taahhüt Sanayi ve Ticaret A. Ş.” adına kayıtlı bulunan taşınmazlar üzerinde, Beykoz
Belediyesi’nce -Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “kesin izni” olmadan- yapı
ruhsatları verilmişti. Oysa Orman Bölge Müdürlüğü’yle yapılan yazışmada cevaben
gönderilen yazıda “…Bakanlığımızdan alınmış bir ‘kesin izin oluru’ olmadan o
özel orman alanı üzerinde yapılaşma amaçlı herhangi bir faaliyette bulunulamaz.
Yine, Bakanlığımızdan alınmış kesin izin oluru olmadan ilgili belediye
tarafından resen yapı ruhsatı verilemez…” denilmişti. Bu ve dava dilekçesine
etraflıca aktarılan orman mevzuatı, imar mevzuatı ve koruma mevzuatı açısından
belirlenen aykırılıklar çerçevesinde açılan davada mahkemece yürütmenin
durdurulmasına karar verildi. Davalının Bölge İdare Mahkemesi’ne yaptığı itiraz
da reddedildi.
Ormanların yağması bu dönemde büyük bir ivme kazanmış
görünüyor. Bir kısım yolların yapılması ile ulaşım imkânlarının artması, kent
içindeki arazilerin yüksek değerde oluşları, ormanlara olan ilgiyi arttırıyordu.
Özellikle lüks yapılar yoluyla yeni bir rant alanı
yaratılıyor. Kentin akciğerleri giderek yok ediliyordu.
Samandıra Belediye Başkanlığı’nca 30.11.2003 tarihinde
askıya çıkarılan 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planların iptali istemi ile dava
açıldı. Samandıra imar planlarının kapsadığı alan İstanbul metropolitan
alanının su ihtiyacını karşılayan en önemli su havzasında kalmaktadır. Aynı
zamanda burada yer alan orman alanları, bitki örtüsü ve doğal nitelikteki
alanlar mutlaka korunması gereken yaşamsal öneme sahip arazilerdir. Oysa iptalini
istediğimiz planların İSKİ Yönetmeliği’ne ve 1984 onama tarihli 1/25.000
ölçekli Ömerli İçme Suyu Koruma Amaçlı Havza Planlarına aykırı oldukları
görülmüştür. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan
raporda da planın imar mevzuatına aykırı olduğu sonucuna varılmış ve yürütmenin
durdurulmasına karar verilmiştir. Davalının Bölge İdare Mahkemesi’ne yaptığı
itiraz ise reddedilmiştir.
Samandıra da olduğu gibi İstanbul’un havzalarının
tamamında aynı tehdit yaşanıyor. Bir taraftan yasadışı yapılaşma ile kemirilen
havzalar bir taraftan yasal düzenlemeler yapılarak yok edilmeye çalışılıyor.
İmar mevzuatına aykırı olarak Çavuşbaşı Köyü Saip
Molla Özel Ormanı (Acarkent) 1-2 pafta 6 ada için
Beykoz Belediye Başkanlığı’nca verilmiş ruhsatlar ile ruhsatname yenilemelerinin iptali istenmiştir. Beykoz
Belediyesi’ne yapılan başvuruda Saip Molla Özel Ormanı olarak bilinen taşınmaz
üzerinde Acarkent adıyla sürdürülen inşaatlarda, sosyal ve ticari tesislere
ilişkin düzenlenen ruhsatların yasal dayanağı ve hukuki geçerliliği bulunmadığı
bildirilmiş ve belediyenin işlemi dava konusu yapılmıştır. İstanbul 4. İdare
Mahkemesi’nin 2004/1118 E. sayılı dosyası ile sürdürülen davada karar
beklenmektedir.
Bu davada da görüldüğü gibi, İstanbul’un en güzel
ormanlık alanlarına yasalara aykırı villalar yapıldığı yetmezmiş gibi bu kere
gökdelen ölçeğinde ticaret merkezleri yapılmaya çalışılmaktadır.
Özellikle Kadıköy’de yaşayanlarca büyük bir tepkiye
neden olan Bağdat Caddesi’nde nadide kalmış kamuya ait yeşil alanların imara
açılması ve ticaret ve konut alanı olarak ihale edilmesi ile ilgili işlemler de
tarafımızdan dava konusu edilmiştir.
Bağdat Caddesi’nde bulunan
Tarım ve Köyişleri İstanbul İl Müdürlüğü’ne adına kayıtlı, bağ vasıflı
taşınmazın üzerinde yapılacak konut, ticaret (ticari büro), konut ve ticari
bürolardan hazinece pay alınmak suretiyle kat karşılığı inşaat yaptırılması ve
Çevre ve Orman Bakanlığı İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’ne ait tarla
vasıflı taşınmazın üzerinde yapılacak konut, ticaret (ticari büro), konut ve
ticari bürolardan hazinece pay alınmak suretiyle kat karşılığı inşaat
yaptırılması işi ihaleye çıkartılmıştır.
Kadıköy Belediyesi
tarafından halk katılımı, kentsel yönetim, kentsel planlamaya ilişkin sorumlu
yerel yönetim anlayışı ile Belediye Meclisi’nin kararı ile 17.05.2004 tarihinde
kurulan ve bileşiminde Kadıköy’deki tüm kamu kurum ve kuruluşları ile Belediye
Meclisi ihtisas komisyonları başkanları, üniversite rektörleri, meslek odaları,
sivil toplum kuruluşları, mahalle gönüllüleri başkanları, muhtarlar, belediye
ilgili müdürlükleri temsilcilerini bulunduran Kent Konseyi ile tüm Kadıköylüler
ve diğer İstanbulluların karşı çıktığı bu ihale işlemi kamuoyu duyarlılığını da
harekete geçirmiştir. Bu çerçevede odamız öncülüğünde her iki ihalenin de iptali
istemi ile davalar açılmıştır.
İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 2004/2041 E. ve 2042
E. sayılı dosyalarıyla her iki ihale için önce yürütmenin durdurulması karar
verilmiş daha sonra da dava konusu işlemlerin iptallerine karar verilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu’nun raporlarında büyük bir yolsuzluk olduğuna dair
açıklamaların yer aldığı Ataşehir Toplu Konut Alanının bir kısmına ilişkin olarak Emlak
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı tarafından hazırlanan planın ve sonrasında
yapılan tadilat planının iptali de dava konularımızın içine girmiştir. Ataşehir’de
yaşayanlara donatı alanı olarak ayrılmış bulunan bölgede, bu donatının yerine, yeniden
toplu konut yapmayı planlayanların asıl amacı ne olabilir ki? Üstelik daha
önceden tüm altyapısı hazırlanan ve konutlarının yarattığı artı değerle
kıymetlenmiş olan bölgede kurul raporunda da belirtildiği şekilde %35’lerle
ihale vermek kabul edilebilir bir durum değildir. Nitekim gerek söz konusu
planların iptali gerekse bu yolsuz işlemleri yapanların cezalandırılması için
gerekli müracaatlar tarafımızdan yapılmıştır. Ataşehir Sakinleri Dayanışma
Derneği tarafından Danıştay 6. Dairesi’nin 2005/3555 sayılı dosyası ile
görülmekte olan davaya müdahil olunmuş ve Kadıköy Cumhuriyet Savcılığının
2005/3820 ve 2005/40763 Hzr sayılı dosyaları ile görevi kötüye kullanma
nedeniyle sorumluların cezalandırılması istenmiştir.
Formula 1 ise bu gelişmelerin zirve
noktalarından biridir. Orman arazisi içinde, su havzasında, İSKİ
yönetmeliklerine aykırı bu girişim başbakanca temeli atılarak hayata
geçirilmiştir ve daha yargı süreci devam ederken bir yandan da faaliyete
geçmiştir. Getireceğini iddia ettiği şeylerin büyük bölümü tabii ki
gelmemiştir; ama ya götürdükleri? Onları beraberce görüyoruz ve görmeye devam
edeceğiz. Elde kalan en önemli havzamız olan ve su ihtiyacımızın büyük bölümünü
karşılayan arazi daha önceden zaten kapışılmıştı. Şimdi meyveleri yenmeye
başladı. Lüks villaların yapımı giderek arazinin tamamını yapılaşmaya doğru
götürmektedir. Formula için yapılan yollar ise bu gelişmeyi hızlandırmaktadır.
Açmış olduğumuz dava Danıştay’da görülmeye devam etmektedir.
Avcılar ilçesinde bir kısım mevkilerin toplu konut alanına
dönüştürülmesine ilişkin planın iptali ve İstanbul İli Kadıköy İlçesi
Çiftehavuzlar mevkiinde İlave Dolgu Alanı ve Yat Limanı Uygulama İmar Planı’nın
iptali davaları da yine bu dönem açtığımız davalardandır.
Kadıköy’de Büyük Kulüp’ün “kendine özel bir marina”
istemi dışında bir marina yapımına gereksinim bulunmamaktadır. Kalamış’taki
mevcut marina Kadıköy’ün tüm ihtiyacına cevap verecek kapasitedir. Kalamış sahillerinin
denizle bağlantısını bir bıçak gibi kesen bu marina Büyük Kulüp’ün kullanımına
kapalı değildir. Büyük Kulüp’ün her şeyin “kendine özel olması istemi ve
talebi” dışında Moda’dan Kartal’a dek uzanan sahil bandının sürekliliğini
kesecek ve kamuya açık bir alanı daha kamuya
kapatacak bu istemin haklı bir nedeni olmadığı gibi, bu plan bundan sonra buna
benzer başka planları da gündeme getirecektir. Bu alanda yapılacak yapılar
arasında “sosyal altyapı alanları ve satış üniteleri” de sayılmaktadır ki, bu da
marina alanı içinde kamuya kapalı sadece Büyük Kulüp üyelerinin hizmetinde özel
tesislerin yapımına izin vermek, dolayısı ile de “kıyıların kamu yarına
kullanılması ve kamuya açık olması” ilkelerini açıkça çiğnemek olacaktır. Yat
limanı ile ilgili olarak açtığımız davada Danıştay’ca yürütmenin durdurulmasına
karar verilmiştir.
İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nce hazırlanan “İstanbul Boğaziçi sahil
şeridi ve öngörünüm bölgesi uygulama imar planı plan lejantı ve plan hükümleri”ne
ilişkin değişiklik teklifi, 13.12.2000 tarihli Koruma Kurulu kararı ve 15.12.2000
günlü İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin kararı ile uygun bulunarak
Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu’nun onayına sunulmuş Boğaziçi İmar
Yüksek Koordinasyon Kurulu’nun 27.02.2004 günlü kararı ile değişiklik teklifi
yeniden düzenlenerek, tadilen onaylanmış
ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda 25.08.2004 tarihinde askıya
çıkarılmıştı.
Bu süreçte gerek bölgede uygulama yapan üyelerimizin başvuruları ve
eleştirileri, gerekse ÇED Komisyonumuzun raporları doğrultusunda söz konusu bu
planlara İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na verilen 23.09.2004 tarihli
dilekçe ile itiraz edilmiş, itirazımız reddedilmişti.
Koruma Kurulu onayı almış 2000 tarihli değişiklik
önerisinin, kurul görüşü almaya gerek duyulmadan tadil edilmesi ve onanması ayrıca
bir yetki gaspı oluşturmaktaydı.
Plan lejantının kimi
maddeleri ile Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nde bulunan ve onay
bekleyen 119 projenin, diğer onay bekleyen projelerden ayrıcalık yaratılarak, Boğaziçi
Yüksek Koordinasyon Kurulu’nca onaylanmış olması hususları dava konusu yapılmak
zorunda kalınmıştır.
Danıştay’da açılan davada, Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu’na
izafeten Başbakanlık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı aleyhine; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yapılan
itirazlarımızı reddeden idari işlem ile işlemin dayanağı olan Boğaziçi İmar
Yüksek Koordinasyon Kurulu’nun 27.02.2004 günlü kararı ile onaylanan “İstanbul
Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi uygulama imar planı plan lejantı ve
plan hükümleri”nin iptali istenmiştir. Dava İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin 2005/2044 E. sayılı
dosyası ile görülmektedir.
Ülkemizin su kaynaklarının kirlenmeye karşı korunması
amacıyla 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca dönemin çevreden
sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği
hazırlanmıştı. Su kaynaklarının korunması için gerekli asgari önlemleri
belirten yönetmelik “normlar hiyerarşisi” kuralı gereğince yerel yönetimlerin
uyması ve konuya ilişkin yerel düzenleyici işlemlerin buna göre tesis
edilmeleri gereken temel bir metindi. Özellikle içme ve
kullanma suyu kaynaklarının yoğun biçimde kirletildiği büyük kentlerde su kirliliği
kontrolü kamu sağlığı açısından artık yaşamsal bir önem taşımakta, dolayısıyla
buralarda su kirliliğine karşı alınacak önlemleri belirleyen yönetmelik plan ve
yönerge gibi yerel yönetsel işlemlerde kamu yararı ve kamu sağlığı gözetilerek
merkezi yönetimin asgari önlemleri belirleyen yönetmelik hükümlerinin durumu
daha da önem kazanmaktaydı. Zira yerel yönetimler kaçak yapılaşmanın ve
nüfus baskısının etkisi ile su kaynaklarının korunmasında yeterli titizliği
gösterememekteydiler. Bu durumda da Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği elde
mevcut en önemli doküman haline geliyordu. Kirli içme
sularıyla, kirlenmiş ırmaklar ve yeraltı su kaynaklarının her gün on binlerce
insanın yaşamını tehdit ettiği bir dönemde su miktarı ve kirliliğiyle ilgili
birçok olumsuz gelişmeler yaşanırken Çevre ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanıp Resmi Gazete’nin 31 Aralık 2004 tarihli
25687 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği’nin mutlak koruma alanı sınırını 300 metreden 100 metreye çeken, kimi
koruma kuşaklarında imar izni veren pek çok maddesi tabloyu daha da umutsuz
hale getirmiştir.
Bu nedenle odamız tarafından 31.12.2004 tarih ve 25687
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Su
Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nin başta kimi maddeleri olmak üzere yönetmeliğin
tamamının iptali istemiyle Danıştay
ilgili dairesinde dava açılmıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı’nca 07.03.2003 tarihinde askıya çıkarılan 1/5000 ölçekli Kartal-Maltepe
Dragos Tepesi ve Yakın Çevresi Koruma Amaçlı Nâzım İmar Planı’nın Maltepe
Cumhuriyet Mah. 19/1 1547 ada 11 parsele ilişkin kısmının iptali ve
yürütmesinin durdurulması istemli davaya davacı Dragos Doğayı Koruma Derneği
yanında müdahale isteminde bulunulmuştur. Talep kabul edilmiştir. Dava sürmektedir
21.02.2005 tarihinde askıya çıkarılan 14.01.2005
onanlı 1/5000 Ölçekli Kartal E-5 Güneyi Nâzım İmar Planı’nın
ve plan değişikliklerinin iptali için açılmış bulunan davaya müdahale talebinde
bulunuldu. Kartal’da yapılan 1/5000
ölçekli planlar E-5 kuzeyi ve güneyi olmak üzere ikiye
ayrıldığı yetmiyormuş gibi, E-5 güneyi de ayrıca II. derece alt merkez planı
ile birlikte ikiye ayrılmış durumdadır. Böylece planı bir bütün olarak
değerlendirme olanağı bulunmamaktadır. Bu durum İmar Yasası’na açıkça aykırı
olduğu gibi planlama tekniklerine ve şehircilik ilkelerine de aykırıdır. İdare
yaptığı yanlışın farkında varıp bir kısmını bir araya getiren bir plan
hazırlayıp onaya sunmuşsa da, yine de kanuna ve planlama tekniğine uygun
davranma yolunu seçmemekte direnmektedir. Bu nedenle o planın da dava konusu
olmasına neden olacağı açıktır.
Daha sonra yapılan ihale nedeniyle kamuoyu gündemine de gelen ve Galataport
olarak adlandırılan alan için yapılan 1/5000 Tophane Salı Pazarı Kuruvaziyer
yat limanı plan tadilatı ve “Tophane Salı Pazarı Turizm Merkezi 1/5000 Ölçekli
Nâzım İmar Planı” ile 1/1000 ölçekli “Tophane Salı Pazarı Kuruvaziyer Yat Limanı
Uygulama İmar Planı”nın iptali davası ihale öncesi tarafımızdan açılmıştı.
Söz konusu planlama alanı ve çevresi, tarihi doğal ve
kültürel özellikleri ile bir dünya mirası olan İstanbul’un tarihi geçmişi kent
içindeki konumu dokusu ve barındırdığı çok önemli ve değerli kültürel ve tarihi
yapılar ve doğal değerler açısından korunması gerekli son derece önemli bir
kent parçasıdır.
Bu değerlerinin yanı sıra bölge İstanbul’a deniz yolu
ile yaklaşırken Beşiktaş’tan Karaköy’e kadar, Boğaziçi mimarisinin ve tarihi
İstanbul siluetinin algılandığı çok önemli ve etkili bir coğrafi ve topografik konuma
sahiptir. Nitekim bu özellikleri ile bölge İstanbul I nolu KVTVKK tarafından 7.7.1993
gün ve 4720 sayılı karar ile “kentsel sit alanı” olarak ilan edilmiş ve 29.09.1993
tarih ve 4054 sayılı kurul kararı ile de Koruma Amaçlı İmar Planı yapılıncaya
dek geçici yapılaşma koşulları belirtilmiştir. Açtığımız dava İstanbul 1. İdare
Mahkemesi’nin 2005/1406 E. ve 2005/1611 K. sayılı kararı ile görev yönünden
Danıştay’a gönderilmiştir. Henüz Danıştay’da işlem görmemiştir. Ancak
Büyükşehir Belediyesi’nin aynı konuda açtığı davada Yürütmenin durdurulması
kararı verilmiştir.
Bu alan
daha sonra ihaleye çıkarıldı ve ihalenin kendisi de planı gibi hukuka ve kamu
yararına aykırılıklar taşıdığından tarafımızdan dava konusu edildi. Davalı Türkiye
Denizcilik İşletmeleri A.Ş. tarafından 24 Ağustos 2005 tarihinde yapılan “İstanbul
Salıpazarı-Karaköy Kruvaziyer Liman Turizm Ticaret Kompleksi’nin yap-işlet-devret
modeli çerçevesinde yapım, işletim ve devri” konulu ihale işleminin iptali istendi.
Suriçi’ndeki gelişmeler de
bu dönem odamızı oldukça meşgul etti. Öncelikle kurul kararlarının hukuka
aykırı bir biçimde alınması iptal davalarına konu oldu. Kurul kararlarının
iptali için davalar açıldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı
İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 26.01.2005
tarih ve 399, 402, 403, 404, 405 sayılı kararlarının, bu kararların dayanağı
olan 12.01.2005 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulları
Çalışmaları ile Koruma Yüksek Kurulu’na Yapılacak İtirazlara Dair Yönetmeliğin
çeşitli fıkralarının iptali, uygulama işleminin ve yönetmeliğin dayanağı olan, 27.7.2004
tarihinde 25535 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 14.07.2004 tarih ve 5226 sayılı kanunla değişik 2863 sayılı yasanın
bazı maddelerinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesi’ne
gönderilmesine karar verilmesi istemi ile İstanbul İdare Mahkemesi’nde davalar
açıldı.
Mimarlar Odası’nın uzun yıllara dayanan kapsamlı
çalışmaları ve kurul üyeleri Prof. Dr. Özer Erenman’ın ve Prof. Dr. Zekiye
Yenen’in muhalefet şerhlerine rağmen gerekli uyarılar dikkate alınmadan alınan
ve belki de Suriçi’nin plansız kalmasına sebebiyet verecek olan bu kararlar ne
yazık ki idarenin anlaşılmaz tutumu nedeniyle dava edilmek zorunda kalındı.
Prof. Dr. Özer Erenman’ın muhalefet
şerhinde, “…Henüz, tespit ve tescilde yetkili organ olan Koruma Kurulu
tarafından tespit ve tescili yapılmamış yapıların tescil edilmiş var sayılarak
planlama yapılmış olması, hem korumacılık hem de planlama anlayışına kuşku ile
bakılacak bir durum olduğu gibi, planın hükümsüzlük sürecini başlatılabilecek
yasal bir gerekçe olduğu düşünülmektedir. Aynı zafiyeti taşıyan bir başka konu da, kesin
arkeolojik tespitleri yapılmamış alanların, koşul belirtilerek de olsa, işlevlendirilmiş
olmasıdır. … Tescil kaydı kesinleşmemiş bir yapı/yapılar belli olmadan plan
kararları oluşturulması kabul edilebilir bir yöntem olarak
değerlendirilememektedir” biçiminde, Prof. Dr. Zekiye Yenen’in muhalefet
şerhinde ise, “Tescil önerilerinin ‘kültür varlığı’ olarak kayda geçmesi, 2863
sayılı yasa ve bağlı yönetmelikler (12.01.2005 tarihli R.G.’de yayınlanarak yürürlüğe giren 25689 sayılı yönetmeliğin 17.
maddesi) tespit ve tescilde yetkili organ olan İstanbul 1 No.lu K.V.T.K. Bölge
Kurulu raportörlerinin tüm önerileri yerinde
araştırması, incelemesi ve değerlendirmelerini raporla kurula sunması
sonrasında mümkündür. Bu açıdan, Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları ile envanter çalışmasının 6 aylık bir süre sonunda Kurula
ulaştırılması, bağlı olarak planın incelenmeye başlandığında envanterin
kayıtlara geçmesi ve hal-i hazır paftalara işlenmesi aşamasının tamamlanmış
olması öngörüldüğü halde, bu koşul konulan sürede gerçekleşmediğinden, 1/5000 Nâzım
plan ve 1/1000 uygulama planları ile ilgili kararlar tespit ve tescil işlemleri
mevzuata ve usule uygun olarak bitmeden, “tescili önerilen kültür varlıkları”
lejantı ile hazırlanan altlıklara çizili plan paftalarına dayanılarak ve
öneriler tescil edilmiş varsayılarak alınmıştır. Nitekim karar numaraları da bu
mevzuata aykırı duruma işaret etmektedir: 1/5000 ölçekli plan ile ilgili karar
numarası 399, 1/1000 planlar ile ilgili karar numaraları 402 ve 403, tespit ve
tescil işlemleri ile ilgili karar numaraları 404 ve 405’tir. Planların sağlıklı
bir plan altlığı/paftalar üzerinde hazırlanmamış olması durumu Tarihi Yarımada
Koruma Planlarının ‘bilimsel’ niteliğine kuşku düşürmekte, planların
geçerliliğini tartışmak için yasal bir gerekçe oluşturmaktadır” biçiminde
vurgulanmaktadır. Dava dilekçesinde daha pek çok konu ayrıntıları ile
işlenmiştir.
Daha sonra da yapılan planlarla ilgili olarak belediyelere
itirazlarda bulunulmuş ancak dikkate alınmadığında da itiraz noktalarını içeren
davalar açılmıştır. Tarihi yarımadada açılan davalarda bölgenin plansız
kalmaması için ve planların olumlu yönleri de dikkate alınarak planların tamamının
iptali istenmemiştir. Yalnızca her planda sakınca oluşturan hususlar ayrı ayrı
dava konusu yapılmıştır.
Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu’nca onanarak askıya
çıkarılan, Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgeleri Nâzım ve Uygulama İmar
Planlarının Galatasaray Adası ile ilgili bölümünde yapılan plan tadilatlarına
ilişkin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne
yapılan itirazımızın da reddedilmesi üzerine işlemin dayanağı planların iptali
istenmiştir.
Plan tadilatı, Galatasaray Adası’nın bulunduğu alanı
yapılaşmaya açmakta olup, bu alanda yer alacak tesisler, Boğaziçi İmar Yüksek
Koordinasyon Kurulu kararında, “Konaklama ünitesi yapılmak suretiyle, toplumun
ve kamunun yararlanacağı toplantı salonu, sergi, konser, gösteri, spor, eğlence
ve restaurant fonksiyonları” olarak tanımlanmaktadır. Bu fonksiyonların, ada
üzerinde yoğun ve büyük ölçekli bir yapılaşmaya neden olacağı açıktır. Boğaziçi
gibi, öngörünüm ve sahil şeritlerinde konut yapılaşmasına bile izin verilmeyen bir
“doğal ve tarihi sit” alanında, yapılaşmayı denizin içine kadar uzatan böylesi
bir plan tadilatı son derece sakıncalı bulunduğundan tadilata itiraz edilmiş, sonra
da dava açılmıştır. Boğaziçi, sadece İstanbul’un değil, dünyanın bir
zenginliğidir ve titizlikle korunması gerekir. Bunun için de, her şeyden önce, onu
titizlikle sakıncalı yeni yapılaşmadan korumak gerekeceği açıktır.
Spor kulüplerinin gelirlerini artırmak saikı ile son
yıllarda artan ölçülerde kimi imar faaliyetlerinin içine girmeleri ve
birbirleriyle yarış halindeki çabaları beraberinde hukuksuz uygulamaları da
getirmektedir. Geçmiş yıllarda Fenerbahçe tarafından yapılmak istenen ve “Fenerland”
olarak isimlendirilen Dereağzı’na gökdelen ve alışveriş merkezi yapılması
girişimi odamızın açtığı dava ile engellenmişti. Bu kere benzer bir girişim
Beşiktaş Jimnastik Kulübü tarafından Fulya’da yapılmak istenmektedir. Basında “Fulya
projesi” olarak adlandırılan proje daha önce odamız tarafından iptal ettirilen
Beşiktaş İmar Planı’nın iptal gerekçelerini hiç dikkate almadan bir plan
değişikliği ile uygulamaya sokulmak istenmektedir. İlgili plan değişikliğine
karşı tarafımızdan iptal davası açılmıştır.
Kadıköy’de özellikle Göztepe Parkı’ndaki cami yapımı
nedeni ile kamuoyunun gündemine taşınan oysa daha pek çok noktada şehircilik
ilkelerine uymayan yeni 1/5000’lik plan dava konusu oldu. İmar mevzuatına göre
önce 1/5000 ölçekli nâzım imar planının ve ardından bu plana uygun biçimde
1/1000 ölçekli uygulama imar planının yapılması gerekirken, Kadıköy’ün 1/5000 nâzım
imar planı yapılmadan doğrudan 1/1000 ölçekli uygulama imar planları yapılmış, uygulama
bu planlara ve plan notlarına dayanarak yürütülmüştür. Kadıköy’ün ilk 1/5000
ölçekli planları 1998 tarihinde gündeme gelmiştir. Bu çerçevede, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan 1/5000 ölçekli Kadıköy 2. Etap Nâzım
İmar Planı 16.04.1998 tarihinde, 1/5000 ölçekli Kurbağalıdere Nâzım İmar Planı
ise 17.07.1998 onanarak askıya çıkarılmıştır. Her iki plan da odamızın açtığı
davalar sonucu iptal edilmiştir.
Bu kararların ardından, bu alanları kapsayan 1/5000
ölçekli plan İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yeniden hazırlanmış ve “1/5000 ölçekli Kadıköy Merkez ile E-5 (D-100) Otoyolu Ara Bölgesi Nâzım İmar Planı” adlı bu
plan, 09.03.2005 tarihinde onanarak, askıya çıkarılmış, plana itirazımız ise reddedilmiştir. Söz konusu plan
alanına ilişkin kamuoyunda tartışma yaratan Göztepe Parkı’na cami yapılmasına
ilişkin plan kararı, Tarım İl Müdürlüğü ve Meteoroloji Müdürlüğü arazilerinin
yapılaşmaya açılması da dahil olmak üzere genellikle
donatı eksikliğine rağmen donatı alanlarının yoğunluklu konut ve ticaret alanı
fonksiyonu ile düzenlenmesine ilişkin 29 ayrı noktasının ve plan hükümlerinin
çok sayıda maddesinin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebi ile İdare Mahkemesi’nde
tarafımızdan dava konusu edilmiştir.
Yine tarafımızdan 1/5000
ölçekli Kadıköy Merkez Nâzım İmar Planı’ndaki Cafer Ağa Mah. 961 ada 29-69-35 parsellere ait plan tadilatının iptali istenmiştir.
Kadıköy ölçeğinde nâzım imar
planının onaylanıp ilan edildiği günlerde neden olduğu anlaşılmaz ve planlama
teknikleriyle izah edilemez şekilde bu kere bir plan tadilatı onaylanarak ilan
edilmiştir. Bu plan tadilatına da Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nce Büyükşehir Belediyesi’ne
verilen dilekçe ile 23.05.2005 tarihinde itirazda bulunulmuştur. Parsel ölçeğindeki
tadilatın ancak uygulama imar planı ile yapılacağı, aynı adada ve çevre
parsellerdeki mevcut yapılaşmanın çok üstünde verilen yapılaşma hakkı bu
bölgede yoğunluğu arttırıcı bir etki yaratacak olması ve bir ada içindeki bir
parsele özel yapılaşma hakları verilerek ayrıcalık yaratılmaması gerektiği
belirtilerek bu uygulamanın planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırı
bulunduğundan parsel ölçeğindeki plan tadilatının iptali talep edilmiştir. Aynı
tarihlerde bir nâzım plan onaylanmakta ve ilan edilmekteyken, nâzım plan
tadilatı yapmak hiçbir şekilde izah edilebilecek ve gerekçelendirilebilecek bir
yöntem değildir. İstanbul İdare Mahkemesi’ne verdiğimiz dava dilekçemizde
ayrıntıları ile irdelediğimiz nedenlerle İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı’nca, 18.02.2005 tarihinde
onaylanarak 25.04.2005 tarihinde askıya çıkarılmış olan “1/5000 ölçekli Kadıköy
Merkez Nâzım İmar Planı’ndaki Cafer Ağa Mah. 961 ada 29-69-35
parsellere ait plan tadilatı”nın iptali ve yürütmesinin durdurulması
istenmiştir.
2004-2006 döneminde yukarıda özetlenen 28 dava açılmıştır. Önceki dönemden kalan 16 davanın son durumları da aşağıya çıkarılmıştır.
Önceki dönem açtığımız davalardan Kadıköy 2 Etap
1/5000 Nâzım İmar Planı, “Planlanan alanda büyük bir donatı eksikliği
bulunduğu... özellikle temel eğitimin, konut yerleşim
çevresinde çözümlenmesinin temel plan ilkelerinden olduğu, 1998 tarihli 1/5000
Kadıköy 2. Etap Nâzım Planı’nın ise bu koşulları yerine getirmediğinden, imar
tüzesinde belirtilen ve toplu yaşamın fiziksel mekânda düzenlenmesini sağlayan
bir araç olarak kabul edilemeyeceği ve bu düzenlemenin kamu yararına olmadığı” görüşüyle
talep ettiğimiz gibi iptal edilmiştir. Karar kesinleşmiştir.
Fenerbahçe Spor Kulübü’ne
yapılan arazi tahsisi işleminin iptali davasında “Saptanan yapıların ve
kullanım amaçlarının, kıyı yönetmeliğinde dolgu alanlarında işlevi tanımlanan
yapılardan olduğu, ancak yapıların kıyı yönetmeliği ve imar koşullarına uygun
olmadığı kanaatine varıldığı, bu parselin çevresinin de (parselin güney
bitişiğinde yine Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından tesisler yapılarak
kullanılan alanla bütünleştirilerek) tel örgü ile çevrilmesinin kıyı yasasına
uygun olmadığı kanaatinde olunduğu”, ancak bunun uygulamadan kaynaklandığı
yönünde karar verilmiştir. Maliye Bakanlığı’ndan uygulamanın düzeltilmesi istenecektir.
Çırpıcı
Çayırı vadisine ilişkin 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının iptali istemi
ile İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin 1998/23 E. sayılı dosyası ile açtığımız
dava da 1/1000’lik Uygulama İmar Planı’nın iptaline, 1/5000’lik planın ise süre
yönünden iptaline gerek olmadığına karar verilmiştir. Karar tarafımızdan temyiz
edilmiştir.
“Gökkafes”
olarak bilinen yapının ruhsatının iptali ile ilgili olarak İstanbul 2. İdare
Mahkemesi’nin 2003/1231 sayılı dosyası ile yeniden görülen davada bilirkişi
incelemesi yapılmıştır. Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2002/1085 E ve
2003/978 sayılı “silinmiş olan tapu şerhinin yeniden yazılması” ile ilgili
kararı dosyaya sunulmuştur. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde
yapının ruhsatına uygun olduğu kanaati bildirilmiştir. Ancak tarafımızdan
bilirkişi raporuna yapılan itirazda; yapının ruhsata uygunluğu değil, ruhsatın
hukuka uygunluğu yönünden inceleme yapılması gerekirken eksik inceleme
yapıldığı belirtilmiş ve yeniden inceleme talep edilmiştir.
Mavramolaz Devlet Ormanı’ndan Koç
Üniversitesine yapılan tahsisin iptali davasının uzun yargılamaları sonunda
verilen kararla tahsis iptal edilmiştir. Karar kesinleşmiştir.
“Kız Kulesi” ile ilgili olarak
İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 8.8.2000
tarih ve 11772 sayılı kararının iptali davasında kurul kararının iptaline karar verilmişti. Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından temyiz edilen kararda, idarenin yürütmenin durdurulması
istemi şartları oluşmadığından reddedildi. Temyiz incelemesinin sonucunu
bekliyoruz.
Boğaziçi Radar Kuleleri Projesi’ne verilen ruhsatın iptali davasında İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesi’ne aykırılık iddiasıyla gönderilen dosyanın Anayasa Mahkemesi tarafından 6 aylık süre içerisinde Anayasaya aykırılık iddiasına ilişkin bir inceleme yapılmamış olması nedeniyle bu kararı beklemeden davanın incelemesine geçmiş ve istemimiz reddedilmiştir. Karar tarafımızdan “Anayasaya aykırılık hususu beklenmeden ve diğer iddialarımız incelenmeden karar verilmiş olması sebebiyle” temyiz edilmiştir.
1/1000 ölçekli (Sukent) Mevzii İmar
Planı ile 1/5000 Ölçekli Nâzım İmar Planı’nın iptali davasında 1/5000 ölçekli
plan yönünden iptal talebimiz reddedilmiştir. Karar tarafımızdan temyiz
edilmiştir.
Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliği ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun’un Anayasa’ya aykırılığı nedeni ile iptali davasında talebimizin reddine karar verilmiştir. Karar temyiz edilmiştir. Dosya İDDGK’na gönderilmiştir.
Hazine arazilerinin satışı ile ilgili 2001/2930 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali davasında kamu yararına aykırılık olmadığı fonksiyona aykırı kullanım halinde iptal konusu olabileceği gerekçesi ile talebimiz reddedilmiştir. Karar temyiz edilmiştir
Suphi Kutkan tarafından Mimarlar Odası aleyhine açılan idari davada odamız tarafından yapılan işlemin iptali istenmiş olup İdare Mahkemesi işlemin mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Anılan kişinin oda yöneticileri aleyhine hakaret içeren beyanları sonucu açılan davada ise Sulh Ceza Mahkemesi’nce mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Galata binamızın izale-i şuyu davası Beyoğlu 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde sürmektedir. Paydaşların çokluğu nedeni ile davanın sonucunu almak uzamaktadır.
Ömerli 1-2-3 etap 1/5000 nâzım, 1/1000 uygulama imar planlarının iptali davasında (Casaba) bilirkişi tarafından planın iptali gerektiği yönünde görüş belirtilmiştir. Karar beklenmektedir.
Beşiktaş-Ortaköy-Balmumcu 1/5000 Nâzım İmar Planı’nın iptali için açtığımız davada Bilirkişinin “Nâzım imar planının; sit alanlarını da kapsamasına karşın onama sürecinde Koruma Kurulu görüşü alınmadan onaylandığından, parsel ölçeğinde farklılaşabilen yapılaşma hakları tanımladığından, yeşil alan oranı ve standardı düşürüldüğünden, yoğunluk değerleri artırıldığından, planlamada eşitlik ilkesine uyulmadığından, aynı konum ve ulaşılabilirlik özelliklerine sahip alanlara farklı yapılaşma hakları ve yoğunluklar getirdiğinden plan bütünlüğüne, şehirleşme prensiplerine, planlama yöntemlerine ve plan esaslarına, kamu yararına, kentsel yerleşmenin mevcut ve gelecekteki durumuna, imar mevzuatına uygun olmadığı kanısına varılmıştır” görüşü doğrultusunda plan iptal edilmiştir. Belediye tarafından bu gerekçeler dikkate alınmadan yeni bir plan yapılmış bu plana da gerekli itirazlar yapılmıştır.
Kadıköy-Moda köprülü kavşak ve bağlantı yolu davası ve
aynı konuda açtığımız Kadıköy-Moda köprülü kavşak bağlantı yolu ile ilgili
1/5000 ölçekli planın iptali davalarında bilirkişi raporları doğrultusunda her
iki talebimizin de kabulü ile iptal kararları verilmiştir. Modalıların “Moda
otoyol olmasın” istekleri böylelikle en azından şimdilik gerçekleşmiş
bulunmaktadır.
İSKİ İçme Suyu Havzalarını Koruma ve Kontrol
Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin iptali istemi ile açtığımız davada iptalini
istediğimiz maddelerden bir kısmı mahkemece iptal edilmiştir. İptal edilen
kısmın onanması iptal edilmeyen maddelerle ilgili kararın bozulması istemi ile
tarafımızdan temyiz edilmiştir.