- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Bir fotoğrafa göz gezdirirken… Mimar Şaban Ormanlar’ın Anısına
Sevgili Çağla Ormanlar,
Epeydir aklımdan geçenleri, aklıma gelenleri not ediyorum. Şaban Ormanlar (Şaban Abi) üzerine yazılanlara göz atıyorum… Geçen gün fotoğraflara bakarken bir fotoğraf buldum. Tamam dedim kendi kendime, bu fotoğrafı yazmalıyım.
30 Aralık 2005’ten bir fotoğraf. Metin Karadağ göndermiş bana. Fotoğraftakiler soldan sağa: Barbara Çakır Wahl, Hasan Çakır, Günnür Ormanlar, Yıldız Uysal, Şaban Ormanlar, Tarık Almaç, Polat Akbulut. Mimarlar Odası’nın Yıldız Sarayı Dış Karakul Binasındayız. Bir yıl sonu akşamı… Gelen yeni yılı kutluyoruz… Günnür Abla, Şaban Abi ve bir çok arkadaş ile yıllar sonra ilk karşılaşma…
Fotoğrafa göz gezdirirken… Bir konu üzerinde ne diyeceğini merak etttiğim çok az sayıdaki insanlardan biridir, dediğimi anımsıyorum, birdenbire, Şaban Abi’yi Barbara’ya tanıtırken… Sonra…
Sonra, Şaban Abi’nin ev ofisini (sanıyorum Güzelyalı’daydı) anımsıyorum. 1970’li yıllar… Seni anımsıyorum, senin çocukluğunu… Arada bir gelip karşımıza dikilişini, seni konuşturmak, ilgini çekmek, meraklandırıp soru sormaya özendirmek için saçma sapan masallar uydurduğumu, sonunda bu uyduruk anlatılarla ilgini çekip seni konuşturmayı başardığımı…
Soldan sağa üçüncü Günnür Ormanlar (daima güler yüzlü Günnür Ablamız). Yıllar sonra… Yüzünde aynı şefkatli bakış, aynı gülümseyiş… Günnür Ablayı düşünürken Şaban Abi ile bir Ankara yolculuğumuzu anımsıyorum. Şaban Abi’nin ev ofisindeyiz… Günnür Abla içeri giriyor: Geç kalacaksınız toparlanın artık! Tamam, diyor Şaban Abi, ama telaşsız çantasını hazırlamayı sürdürüyor.. Mimarlar Odası yönetim kurulu toplantısına gidiyoruz… Birkaç dakika sonra Günnür Abla tekrar uyarıyor: Geç kalacaksınız… Ben söze karışıyorum: Şaban Abi geç kalacağız… Şaban Abi başını kaldırıyor. Tamam hemen gidiyoruz, diyor ve tekrar masanın üstündeki kağıt yığınına dalıyor. Çantasına bir iki kağıt atıyor. Telaşsız ve sakin… Trenin istasyona yakalaştığı duyuluyor. Şaban Abi geç kalıyoruz!… Derken, trenin kalkış düdüğünü duyuyoruz… Hızla bürodan çıkıyoruz. Koşarca yürüyoruz. Şaban Abi sakin… Trene 20 adım… Hızlanıyoruz… Tren yavaşça hareket ediyor. Koşmaya başlıyoruz. Trene yetişiyoruz ama, ‚Kovboy filmlerindeki gibi… Şaban Abi önce çantasını trene atıyor, sonra kendisi hareket halindeki trene atlıyor. Tren hızlanıyor, ben trene asılıyorum ve Şaban Abi beni yukarı çekiyor… Trendeyiz… Şaban Abi telaşsız, sakin, gülümsüyor… Bir yer buluyoruz ve başlıyor bir güzel sohbet, Ankara‘ya kadar…
Yönetim kurulu toplantıları iki gün boyu sürerdi. Güncel imar politikalarından, konut sorununa her konu üzerinde saatlerce tartışırdık. Bitmez tükenmez tartışmalar… Şaban Abi herkes ikna olana kadar tartışmaları sürdürürdü, hatta bazen toplantılarımız İstanbula dönüş treninin kalkışına beş on dakika kalana kadar… Şaban Abi düşünerek konuşurdu, ezber, basma kalıp laflar etmezdi, En ateşli tartışmalarda her zaman yapıcı, çözüm üretici, ikna edici, birleştiriciydi.
Mimarlık ve dünya sorunlarının tartışıldığı bir forum gibiydi yönetim kurulu toplantılarımız. İmar eylemini toplum yararına dönüştürmek ve dünyayı değiştirmek istiyorduk…
Fotoğrafa göz gezdirirken… Modern Mimarlığın öncülerinden Oscar Niemeyer’in “Dünyayı değiştirmeliyiz” kitabı geldi aklıma, nedense… Şaban Abiyi düşündüm, toplantılarımızı, tartışmalarımızı, bizi… Kitaba baktım, şu satırlar bizi, bizim uğraşımızı anlatıyor adeta:
“Ne istiyoruz? Toplumu değiştirmek: Herkes iyi mimarinin tadını çıkarmalıdır, ama çok kez yalnızca zenginler bu olanağa sahip. Yoksullar sefalet mahallelerinde üst üste yaşarken, mimarlar, zenginler, yöneticiler, firmalar, şirketler için çalışıyor; eskiden derebeyleri ve krallar için çalışırdı.’
‘Mimar çok kez asıl görevini yap(a)mıyor. Bu yüzden hep söylerim: mimarlık önemli değildir, yalnızca bir araç bir vesiledir. Mimar görevini, işinin bir politik eylem olduğunu kavradığı zaman yapar ancak.
Sanırım politik olma sorunu her meslek için söz konusudur, ama bu özellik mimarlık için daha çok geçerlidir. Çünkü mimarlık, toplumsal ilişkilerde, insan hayatının en önemli kısmıyla uğraşır; kent, bir arada yaşama, gündelik yaşam mekanı. Mimar, bu konularda bir tavır takınalabilir ve mücadele edebilir.
Hasan Çakır, Frankfurt, 13 Şubat 2023