- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Başka bir İstanbul daha yok
Bana mimarlık sanatını ve soru sormayı sevdiren
Değerli, Değerbilir Hocam ve Arkadaşım Sevgili Doğan Kuban’ın anısına…
Bir kentin kültür düzeyinin ölçütleri nelerdir?
Söz gelimi, bir kentte kişi başına düşen otomobil sayısı veya otopark, büro, süpermarket alanı o kentin kültür düzeyini göstermede ölçüt olamaz.
Bir kentte kişi başına düşen tiyatro, konser, opera, müze, sinema, sergi salonu; okul, çocuk yuvası, çocuk bahçesi, park, spor alanı; yıllık kitap-dergi-gazete satış sayısı o kentin kültür düzeyini gösteren ölçütlerden olabilir.
Ama bir kentin kültür düzeyinin gözle görülür ölçütü, o kentin mimari kültür mirasına karşı takındığı tavır ve bu tavrın kent imarındaki dışavurumlarıdır.
***
Batı’da ‘kent soylu’ sınıfı kentine sahip olmayı bildi, kentinin mimari kültür değerlerini korumayı kâr saydı. Kentleşmeyi, kendi ekonomik anlayışı içinde akılcılaştırdı ve kentinin mimari mirasını yemeyi akla uygun bulmadı. Mimari mirası bir kültür değeri olarak korumayı hem kendisinin hem de kentlisinin bilincine çıkarmayı yeğledi.
Batı’daki eski kentlerin imarına -az ya da çok- bu bilinç yön verdi.
***
Batılılar Roma’ya “ölümsüz kent” diyorlar.
Bu “ölümsüzlüğü” Roma’nın kültür mirası kadar, o mirasın bilincinde olan Romalılar sağlıyor.
Söz gelimi, “kent içi ulaşım sorununu çözmek” için Roma’nın ortasından, Tarlabaşı uçan yolu gibi bir yol geçiremezsiniz. Aklınızdan geçirseniz bile sözünü edemezsiniz.
Etseniz ciddiye almazlar…
Batı’nın birçok eski kenti için de öyle, kamunun sözünü dinlemeden, kamuoyunu almadan, bir “imar faaliyetine” yeltenmek kolay iş değildir.
‘Rantyer’ kent soylularımızın eski kentlerimizdeki mimari kültür değerlerine karşı tavrı ürkütücüdür.
Bir bakmak yeter, İstanbul’un hallerine.
“Daha elli yıl öncesine kadar İstanbul’un Eyüp, Üsküdar, Boğaziçi semtleri yeryüzünde görülmüş semtlerin en güzelleriydi. Her biri ötekinden başka, kendine özgü bir karakterde, biçimi ve havası birbirinden farklı semtlerdi. Bir semtten başkasına geçerken, bir yıldızdan başka bir yıldıza geçmiş kadar değişiklik duyulurdu. (Yahya Kemal, Bu Şehr-i İstanbul ki, Karacan Yayınları, 72)
Ne oldu o semtlere? Hepsi, birbirinin aynı ‘yapsatistanlara’ döndü, dejenere oldu. İstanbul semtlerinin mekân zenginliği yok ediliverdi. Bunun adına da “imar” denildi.
Bugün yine aynı “imar” sürüyor.
Bugün de o biçim bir “imar” anlayışıyla, İstanbul’un kendine özgü Beyoğlu ilçesi molozlaştırılıyor.
İnsanlık, atom çağından -sağ çıkarsa- bir kültür çağına geçmenin eşiğinde. Dünya kültürüne ‘ortak mal’ gözüyle bakılıyor.
***
Böyle bir çağda İstanbul’a, insanlığa bir ‘kültüristanbul’ olmak yaraşırdı.
Öyle görünüyor ki; bugünkü “imar edilişiyle” İstanbul, Batı’nın büyük finansına büro, otel, gece kulübü, süpermarket olan Singapur gibi bir “finansistana” benzetilecek.
Ama hiç değilse de bu benzetişte, kent yöneticilerimiz Batılı meslektaşlarını örnek alsalar.
Bugün Batı’da finans kentlerini yönetenler, finans dünyasının gözünü ve gönlünü hoş etmek için de olsa, kentin mimari kültür mirasını korumaya ve yaşatmaya özen gösteriyorlar.
Unutulmamalı: Başka bir İstanbul daha yok dünyada.
1987, “12 Eylül Dönemi” İstanbul’daki imar hareketleri üzerine notlardan…