- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
“Adalet Sanatı!… ?!!…”
Yazının başlığını görür görmez; neden öyle gülümsediniz ki?… Belki de ciddi bir şeyler yazacaktım… Neyse; ben de gülmüştüm zaten…
İsterseniz kolaylık olsun diye yine William Shakespeare’in bir tanımıyla başlayalım: “Tiyatro, insanı insana; insanca anlatma sanatıdır…” Ne kadar da arı-duru, özlü bir tanımlama yapmış. Acaba bu tanımlamada kullanılan yöntem; diğer sanat dallarının tek tek özlü birer tanımı ya da genel olarak sanatın bütünsel bir tanımı için kullanılabilir mi?… Üzerinde düşünmek, yani çalışmak gerekiyor…
Tamam, belki de yaşamımız boyunca “Adalet Sanatı”nın “en absürt olanlarına” denk gelmiş olabiliriz…
Her bir sanat alanında mutlaka bir absürt örneğin var oluşu; belki de “Adalet” ile “Sanat” arasında ilişki kurmamızda en talihsizi de olsa yine de “güçlü bir ilişki var” demektir…
Adalet alanındaki “Absürtlükler Serisi” istesek de istemesek de; yerleşik bir kanı olarak aklımızın bir köşesini mutlaka işgal etmiştir… Örneğin “Karikatür Sanatı”nın önemli bir özelliği olarak yaşam alanımızda yani “İnsan İlişkileri”ndeki “Absürtlükler” oluşturduğuna göre, yine “Adalet” ile “Sanat” arasında güçlü bir bağa daha sahibiz demektir… Aynı mantıkla “Adalet” konusunu işleyen tüm sanat alanlarından da benzer güçlü bağlara ulaşabiliriz… Ki, bu biraz zamanımızı bile alsa bile bu; tek tek diyalektik bağlamlar üzerinden mutlaka daha önce dikkat etmediğimiz örneklerle karşılaşacağız anlamına gelmektir.
Güzel bir örnektir hep anlatılır; Prusya Kralı 2. Frederick, sarayı’na ek binalar yapılması için komşu parseldeki değirmeni satın alıp yıkmalarını ister. Köylü teklif edilen parayı reddeder ve dedelerinden kalan değirmeni satmayacağını söyler. Karşılaşırlar; Kral 2. Frederick: “Unutma ki ben kralım, zorla alırım…” der… Buna karşın köylü de: “Alamazsın, çünkü Berlin’de Hakimler var!…” der… Bunun üzerine, kral sakinleşir ve köylüye hak verir… Çünkü Kral 2.Frederick, o güne kadar her zaman adaletin sağlanması için kralların da mahkeme karşısında herkesle eşit hakka sahip olması gerektiğini savunmuştur… Kralın savunduğu bu ilkeye inanarak yaşayan vatandaşı olan köylüye hak verir… Değirmen de köylü de yerlerinde kalırlar…
“Adalet Sanatı” acaba “insan ilişkilerini doğru okuma ve sağlıklı yorumlama sanatı” gibi bir tanım aralığında yer alıyor; ya da “hak ediyor” diyemez miyiz?…
Örneğin, çalınmakta olan bir müziğin tınıları arasında çeşitli ritimlerin bir arada oluşturduğu bütünsel etki; her bir farklı insanın düşünme ve davranma alışkanlıklarına nasıl hoş bir düzen(ya da dans) verebiliyorsa; “Adalet Sanatı”nın da benzer, insanı hoş tutan; olmadı, mutsuz etmeyen; hadi o da olmadı mutlu kılan bir yanı olması gerekmez mi?…
Vardır mutlaka!…
Köylünün krala diklenmesindense, “kralın köylüye hak vermesi”; asıl beni daha çok hayran bırakıp mutlu etti diyebilirim…
Evet, güzel söz; “Berlin’de Hakimler var!…”
Peki, nerede yok?…
Nerede yoksa orada; “Nöbetteyiz!…”
Mimarlara Mektup Bülteni, Eylül 2022, Sayı: 279