- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Ya “Ortak Toplumsal Hafıza Kaybı” Ya Da “Evrensel Hukuk…”
Hatırlamaya çalışarak yeniden ve yeniden çok iyi düşünmek gerek… Tüm toplum olarak, elimizde korumamız gereken ortak değerlerimiz envanterinde neler vardır?… “Unutmadan” tekrarlarsak; “Kültür, herşey unutulduktan sonra geriye kalandır…” demişti bir Alman düşünür… Başka birçok şey var ortak değerlerimiz olarak; hiç şüphesiz en değerlisi toplumsal yaşamımızın kaçınılmaz ortak paydası olan hukuk ve hukuk kültürü… Ancak nasıl da kasıtlı bir unutkanlıkla ve neler feda edilerek yerine neler konulmaya çalışılıyor; asıl dikkat çeken de bu!… Tarih boyunca bütünlüklü bir bilgi envanterinden hep kaçınıldığı için nelerin eriyip gitmekte olduğunu bilemiyoruz… Kafalarımız nedense hep karışık!… Evet, neden?…
Peki konumuz neden hiç “keyfileştirilerek kişiselleştirilmiş bir hukuk anlayışından” yine başka bir “keyfileştirilerek kişiselleştirilmiş hukuk anlayışına” geçişi sorgulamak değil?…
Bu konudaki ortak suskunluğumuzun nedenini; sorgulamaktan, yüzleşmekten neden özenle kaçınıyoruz?
Çünkü bu, öteden beri sürdürülerek doğallaştırılmış olan “sinsi zihniyetlerin pazarına uygun bir alış-veriş hukuku” ve kendi doğasına uygun davrandığı için de sorun olarak görülmeden olağan sıradanlık davranışları eşliğinde; “hayatımızı da önüne katarak varlığını sürdüren hukuksuzluk…” olmasıdır… Buna adeta “sinsi bir suç ortaklığı biçiminde” varlığını sürdürebilmesi ya “aynı suçlara göz yummamız” ya da en basit ifadeyle “üşenmemiz…” diyebilir miyiz?
Gerekli hijyen kurallarına uyulmayıp da gözardı edildiğinde nasıl ki “Hastane Virüsü” adı altında o hastaneye özel “Mikrobik Ortam” oluşabiliyorsa; en genel “Evrensel Hukuk” değerlerinden adım adım uzaklaşıldığında da bu kez “mikrobik hukuk virüsü” tüm toplumu hastalıklı hale getirebiliyor. Geçerli hukuksal sistemin eksikliği nedeniyle sonuçta ortaya çıkan huzur vermeyen adalet; “eksik adalet” olarak görülüp eksiği farklı yollardan huzur/adalet arayışına dönüşen ve “bu da karatöre olarak toplumsal linç ve katliamlara yol açmaktadır…”
“Adalet Güvenceli Hukuk” ya da “Evrensel Hukuk”tan uzaklaşıldığında ortamın nasıl da linç ve katliamlara yol açtığını, gazetelerin ve diğer haber kaynaklarının 3. sayfalarındaki “kanlı bireysel cinayet haberlerinden öğrenmemize gerek yok!…”
Çünkü toplumun gözü önünde işlenen seri hukuk cinayetlerinden oluşan “Kent Suçları” ülkenin “Organize Suç Profilini” ve bunlara göz yumma davranış alışkanlığımızı ortaya koymaktadır…
Bu durumdan topyekün kurtuluşa “Evrensel Hukuk”a giden yolu açan, bir “ön-manifesto” olarak “Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi”nin adını ilk adımda anabiliriz… Buna benzer uluslararası hukuk alanında “İnsan Bireyi” ve “Doğa Bütünlüğünü” korumak üzere düzenlenmiş, kabul görmüş ve işgören birçok belgeyi önemine göre sıralayabiliriz.
Ancak bunları işlevli kılan şey ise bu belgeler altında imzaları bulunan “Ülke Bireylerin” ilgili yasaları ile onaylamış olmalarıdır!…
“Ülke Bireylerin” yani devletlerin uluslararası hukukta sahip oldukları eşitlik vd. tüm haklarını; kendi ülkelerindeki “İnsan Bireyleri”ne tanıyabildikleri kadar “nitelikli bir toplumun olma” özelliklerini taşıyabilirler…
Anayasamız’ın 90’ıncı maddesi doğrudan doğruya “uluslararası hukuk ile ülke iç hukuku arasındaki bağı ortaya koyar.”
Yani, T.C. Anayasası’nın 90. maddesi: “Ülke olarak altında imzası bulunan uluslararası sözleşmelerle aynı konudaki iç yasa hükmü çatışıyorsa; uluslararası sözleşme hükmü, üstün ve öncelikli koşullarla geçerlidir.” anlamına gelmektedir…
Bunu da “Evrensel Hukuktan nefes alabilmek amacıyla uzatılmış, mevcut yerel hukukun soluk borusu” olarak değerlendirebiliriz…
Hukukun suni teneffüslerle, yap-boz uydurmalarla solumayı bırakıp; artık kendi kendisine özgürce soluk alıp verebilmesinin önünü tıkayan engelleri aşabilmenin yolu da yine Evrensel Hukukun ışığının aydınlattığı yolda ilerlemek olduğunu unutmamak gerekir…
Her zaman tekrar edildiği için herkes en az bir kez duymuştur; “Hukuk herkese lazımdır!…” ya da “Geç gelen adalet, adalet değildir!…” veya “Hukukun üstünlüğü…” sözlerini… Ayrıca “TCK Md.44: Yasaları bilmemek mazeret değildir…” sözü herkesin başı üstünde “Demoklesin Kılıcı” gibi sallanmaya devam etmektedir.
Ancak öte yandan “Kanunları sadece yargıçlar biliyorsa, o memlekette hukuk yok demektir.” -Herbert Hoover- (1874-1964/31. ABD Başkanı) sözü de aklımızın bir köşesinde “Soru/lar Çengeli”ne asılı olarak durmalıdır…
Bu nedenle, “henüz bir kez daha, artık herşey için çok geç dememek” ve “Adalet Güvenceli Hukuk” ilkesinden gözümüzü ayırmadan “Evrensel Hukuku en geniş kapsamıyla birlikte yazılı iç hukukumuz haline getirmek için yola çıkmalıyız…”
Çünkü her zaman olduğu gibi tek ortak güvencemiz olan; “Hukukun tek kaynağı; insani, doğal ve açık olan her türlü ilişkilerdir…”
Buna karşın psikiyatri ve psikoloji’nin ortak alanındaki; “Her türlü insani ilişkiden yoksunluk hali…” diye tanımlanan durumun adı ise “deliliktir…”
Bu nedenlerle, toplumun ortak hafızası olan kamuyasal değerlerinin silinerek yok edilmesine; yani delirtilmesine izin vermeyelim!…