- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
101. Yılında Cumhuriyetin “Kuvvetler/Güçler Ayrılığı”nın Mimarisi Üzerine…
İki kişilik bir ülkede, bir ekmeğin en “Adalet Güvenceli” biçimde paylaşılabilmesinin “Hukuku”;
“Birinin Ekmeği Bölmesi” ve diğerinin de “Bölünen Ekmeği Seçmesi” ile gerçekleşebilir.
Bu durum “Kuvvetler/Güçler Ayrılığı İlkesi”nin; birbirinin yerine de geçebilecek “Eşit İki Kuvvet/Güç” olarak paylaşılmasını sağlamaktadır.
Çünkü ilk bölme işleminin adaletli olmadığını düşünen ikinci, seçme hakkını kullanmayıp bölünmüş ekmek parçalarını yeniden bölerek; seçme/farklı kuvvet kullanma hakkını bir öncekine bırakabilir…
Bu uygulama, “Evrensel Eşitliğe” henüz çok uzak olsa bile olabildiğince eşitliğin; “Adalet Güvenceli Hukukun” huzur verebilecek düzeyine ulaşmasını sağlayabilir.
Bu temel değerler, iki kişiden çok daha fazla ve farklı bireylerden oluşan bir toplumda, “Eşitlik Hakkına Ulaşabilmiş” herkesin arasındaki uzlaşılan farklı haklar toplamı, farklı birikimlere yol açsa bile “Eşitlik Düzeyini Korumak” için işletilen sistemin kuralı olan “Demokrasi”nin de temelini oluşturur…
Eşit haklara sahip olanların, kendi haklarını korumasının temelinin, başkalarının haklarını da aynı duyarlılıkla koruma saygısına dayandığının bilincinde olmasının verdiği özgüvenle; kendi kendisine karşı yabancılaşmasının da önüne, geçen bir özgürleşmeye yol açmaktadır…
Çünkü insanın kendi kendisine ve başkalarına yabancılaşması; özgürlüklerinden de uzaklaşması anlamına gelmektedir.
Baruch Spinoza: “İnsan Özgürlüğe, yalnızlık şartlarında değil; prensiplerini bilinçlice kabul ettiği kent/toplum içerisindeyken ancak ulaşabilir…”
Bilim, bilinenlerden hareketle, bilinmeyenlere yönelik ve onları bilinir kılma çabasıdır. Bilimselliğin özgüveni her zaman ve her açıdan kanıtlanmış göstergelerle sorgulanmasına açık olmasından gelir.
Bilimin özgürce gelişmesinin yolu da işte bu sorgulanmalara her zaman açık olmasından gelir.
Bilginin her zaman ulaşılabilirliği “Bilgibirikimsel”(Epistemoloji) süreçle paralel olarak “Olgubirikimsel”(Ontoloji) süreçle birlikte; bilinirlik, bilinir olmak konusunda insanlığın karanlıktan çıkması ile birlikte aydınlık geleceğe birlikte yürümesinin de yoluna ışık tutar.
Aynı yolla tüm düşünce/ler, her zaman sorgulanabilir göstergeler/kanıtlardan oluşurlar. Çünkü yanlış olduğu kanıtlanan düşünce; yerini doğrulanmış düşünceye bırakır.
Oysa ki, insanda inancın göstergesi/kanıtı yoktur ve bu sorgulanamaz da… Ona kişisel özgür bir özellik olarak ait kalmasının nedeni de; dile getirebildiğinin dışında başka bir inanca sahip olup olmadığının da bilinememesidir…
Bu özelliği açısından açık ve net olarak inancın dışa vurulamamasına karşın, sahip olunan “Kuvvetler/Güçler Ayrılığı İlkesi”nin sağladığı “Özgürlük” ve “Eşitlik Hakkı” nedeniyle; tüm inanç sahipleri, inançlarıyla birlikte varlık bütünlükleri de “Laiklik İlkesi” tarafından korunmaktadır…
Hukukun tek kaynağı, insanlar arasındaki; insani, doğal ve açık olan her türlü ilişkilerdir.
“Adalet Güvenceli Hukuk”un kaynağı, nitelik olarak gelişmiş ve birbirlerine kuvvetli/güçlü nedenlerle bağlı değerlere sahip bir dizi kavramlar zincirinin yol açtığı mimari bir bütünlük olan; “Cumhuriyetimizin 101. Yılı Kutlu Olsun…”
Mimarlara Mektup, Ekim 2024, Sayı: 295