- XVIII. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali başlıyor
- KTMMOB Mimarlar Odası, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesine Ziyaret Gerçekleştirdi
- Ömerli Barajı havzasına kurulmak istenen “biyoteknoloji vadisi” projesine karşı dava açıldı
- Sit derece değişiklikleri: Bakanlığın Sedef Adası’nı yapılaşmaya açmak için yaptığı ikinci değişikliğe bilirkişi engeli
- Ataköy’deki modern konut mirası: Bakanlığın eklemek istediği yapı bloğu bilirkişileri görüş ayrılığına düşürdü.
- İyi Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’ne Ziyaret Gerçekleştirdi
TMMOB’li Kadınlar Sesleniyor: Bu Karanlık Düzeni Örgütlülüğümüzle Değiştireceğiz
TMMOB Kadın Çalışma Grubu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle 7 Mart 2023 tarihinde bir basın açıklaması yayımladı.
TMMOB’Lİ KADINLAR SESLENİYOR:
HAYATLARIMIZI RANTIN, YAĞMANIN NESNESİNE DÖNÜŞTÜREN
BU KARANLIK DÜZENİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZLE DEĞİŞTİRECEĞİZ…
Dünyanın tüm kadınları, New York’ta 129 kadın dokuma işçisinin katledildiği 8 Mart 1857’den beri her 8 Mart’ta hakları, özgürlükleri ve yaşamları için bir araya gelerek dayanışmayı büyütüyor.
Siyasal, toplumsal ve ekonomik krizler sonucu halkımızın payına düşen eşitsizlikten, adaletsizlikten ve sömürüden en fazla etkilenen kesim her zaman kadınlar oldu. Krizin derinleşmesiyle birlikte artan işsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları, kadınları bir de cinsiyet ayrımcılığıyla etkiledi. Öyle ki mimar-mühendis aranan iş ilanlarında özellikle “erkek mimar-mühendis” vurgusu artarken kadın mimar-mühendis arayanların, işleri âdeta getir-götür işlerine bakacak biçimde tanımlayıp kadın mimar-mühendisleri mesleki olarak itibarsızlaştırmalarına tanık olmaya başladık.
Bu yıl 8 Mart’ta da TMMOB’li kadınlar olarak tam da bu başlıklar altında örgütlenip sesimizi yükseltmeye hazırlanıyorduk ki 6 Şubat gecesi 11 ilimizi etkileyen büyük bir felaketin ortasında kaldık. On binlerce insanımızın canını, yüz binlercesinin de bir gecede yakınlarını, evlerini, mahallelerini, şehirlerini yitirdiği bu büyük yıkımın etkisini yıllarca hissedeceğiz.
Bu büyük felaket bir kez daha kanıtladı ki bu ülkede özelde depreme, genelde afetlere yaklaşım bile politiktir. Art arda yaşanan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler hiç kuşkusuz bir doğa olayıdır. Ama bu depremlerde yıkılan binlerce konut; sonrasında günlerce enkazlardan gelen ve çoğu karşılıksız kalan yardım çığlıkları; annelerinin kucaklarında soğuktan ölen bebekler; ulaşım, iletişim, içme suyu gibi tüm altyapının çökmesi; dağıtılmayan, satılan çadırlar; devlet tarafından karşılanmadığı için yurttaşlarımızca sağlanan yardımlar ve müdahaleler… Hepsi ama hepsi bize iktidarın tercihinin halktan yana değil, bir avuç yandaştan yana olduğunu açıkça gösterdi.
Yıkılan binalar, iktidarın rantçı, neoliberal talan sisteminin, imar aflarının, denetim eksikliğinin bir sonucudur. Yıkılan binalarla birlikte 20 yıldır devletin içini boşaltan iktidar da çökmüştür.
Bu büyük yıkımdan en çok etkilenen ve etkilenecek olanlar yine kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lardır. Bu felaketle birlikte erkek egemen sistemin her türden şiddet, taciz ve istismarına daha da açık hale gelecek olanlar da yine kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar olacaktır. Afet bölgesinde yaşamı yeniden kurma yükü de -depremin yarattığı acıyı dahi yaşayamadan- çoğunlukla kadınlara kalmıştır. Bu toplumsal yükü üstlenen kadınların yaşadıkları stres ve travma da katlanarak artacaktır.
Bölgede halen acil gereksinim olan temizlik, barınma, sağlık, güvenlik gibi konular bir an önce çözülmelidir. İktidarı süresince kadınları, çocukları, LGBTİ+’ları düşünmemiş, onlar için bırakın ayrı politika oluşturmayı, onları ayrımcı ve düşman politikalarıyla yok saymış iktidar, deprem bölgesinde de yalnız yaşayan kadınlara ve LGBTİ+’lara çadır vermeyerek saldırılarını sürdürmektedir.
Barınma, sağlık, temizlik, içme suyu gibi temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı deprem bölgesinde yaşam tüm depremzedeler için çok ağırken kadınlar, çocuklu anneler ve hamile kadınlar için daha da ağırdır. Aileyi kutsallaştıran iktidarın, bölgede sayıları 200 binin üzerinde olan hamile kadınlara yönelik herhangi bir planı bile yoktur.
Bugüne kadar eylem ve söylemlerinde kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak gören, çocukların istismarına göz yuman, LGBTİ+’ları sapık ilan eden iktidarın bugün de afet bölgesinde bulunan, yardıma her zamankinden daha muhtaç kesimleri kucaklamayacağını çok iyi biliyoruz. Önümüzde uzun bir yol olduğunu ve bu zorlu dönemi ancak dayanışmamızla aşabileceğimizi de biliyoruz. Bölgedeki kadınlar daha depremin ilk gününden itibaren dayanışmaya başladı bile… Bölge kadınları, “hiçbir kadın yalnız yürümesin, hiçbir çocuk yalnız büyümesin” diyerek hijyen paketleri hazırlayıp ev ev geziyor, beraber yemek yapıp dağıtıyor, evi olmayana evinin kapısını açıyor, enkaz altından çıkardıkları kimsesiz çocuklar tarikatlara, cemaatlere gitmesin diye çadırlarında sabaha kadar nöbet tutuyor.
Biz kadınlar her türlü yıkımda, şiddette, sömürüde, yaşamın her alanında hep birbirimizin yanındaydık. Yan yana, omuz omuza durarak birbirimize güç verdik, yaralarımızı birlikte iyileştirdik. Bu felaketten de dayanışmayla kurtulacağız. Rantçı politikalarıyla depremi felakete çeviren iktidarın enkazını hep birlikte kaldıracağız.
Bilimi ve insanı merkezine almayan, hayatlarımızı rantın, yağmanın nesnesine dönüştüren bu düzeni örgütlülüğümüzle, birbirimize güvenimiz ve bağlılığımızla değiştireceğiz.
Eşit, özgür, aydınlık, laik bir ülkeyi hep beraber yeniden kuracağız.
YAŞASIN TMMOB
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI
TMMOB Kadın Çalışma Grubu