- Toplum, Kent Ve Çevre İçin Haydarpaşa Dayanışması Basın Açıklaması
- Kent Düşleri Atölyeleri XVII Gerçekleştirildi
- AYM’den Can Atalay Kararı: Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi yok hükmünde!
- Gezi Direnişi 11 yaşında, adalet yıllardır kayıp!
- TMMOB 48. Olağan Genel Kurulu
- “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” laiklik düşmanı, bilimi ve fenni dışlayan gerici bir eğitim-öğretim modelidir!
TMMOB Büyük Menderes Havzasında Jeotermal Enerji Santrali Gerçeği Çalıştayı
TMMOB Büyük Menderes Havzasında Jeotermal Enerji Santrali Gerçeği Çalıştayı 12 Ekim 2019 Cumartesi günü Adnan Menderes Üniversitesi AKM Magnesia Salonunda saat 10.00’da gerçekleştirilecek.
TMMOB’nin yaptığı çalışmalar çerçevesinde oluşturulan TMMOB Heyeti Aydın ili ve çevresinde incelemelerde bulunmuştu. Aydın ilinde bulunan 7 adet Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsat Sahası, 64 adet Jeotermal Kaynak Arama Ruhsat Sahası ile 39 adet Doğal Mineralli Su Ruhsat Sahasının ihalesine ilişkin Resmi Gazete duyurusuyla ilgili TMMOB tarafından hukuki işlem başlatılmış; konunun ivediliğine binaen heyetimiz tarafından hazırlanan raporun ön değerlendirmesi kamuoyuna sunulmuştu.
Yapılan çalışmalar doğrultusunda hazırlanan değerlendirmelerin paylaşılacağı TMMOB Büyük Menderes Havzasında Jeotermal Enerji Santrali Gerçeği Çalıştayı kamuoyuna açıktır. TMMOB ön değerlendirme raporuna haberin devamından ulaşabilirsiniz.
TMMOB Büyük Menderes Havzasında Jeotermal Enerji Santrali Gerçeği Çalıştayı
Tarih: 12 Ekim 2019
Saat: 10.00
Yer: Adnan Menderes Üniversitesi AKM Magnesia Salonu / AYDIN
JEOTERMAL ENERJİ SANTRALLERİNİN BÜYÜK MENDERES HAVZASINA ÇEVRESEL ETKİLERİ TMMOB RAPORU ÖN DEĞERLENDİRMESİ
Jeotermal kaynak, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, kimyasallar içeren, sıcak su, buhar ve gazlardır. Jeotermal enerji ise, jeotermal kaynaklardan doğrudan veya dolaylı her türlü faydalanmayı kapsamaktadır.
Jeotermal akışkanın sıcaklık değerlerine göre jeotermal kaynakların kullanım alanları; elektrik üretimi dışında, kent ve sera ısıtmacılığı ile tarım ve sanayideki çeşitli kullanımlar şeklinde sıralanabilir.
Dünyada Jeotermal enerji üretiminin olmazsa olmaz üç kuralı; Santrallerin yaşam alanlarından uzağa kurulması, yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ile akışkanın bir damlasının dahi yerüstüne deşarj edilmemesidir.
Jeotermal enerji yenilenebilir ve doğru kullanıldığında çevreye en az zarar veren enerji kaynaklarından biri olmasına karşın, yanlış kullanımlarda çevreye zarar veren bir enerji türüdür. Jeotermal enerji uygulamalarında oluşan çevresel etkiler; hava, su, toprak, termal ve gürültü kirliliği basamaklarına ayrılabilirler. Kuyular (yüzey ekipmanları yoluyla), separatörler, buhar boruları, silencerler, kondenserler (yoğuşmuş buhar atımı yoluyla), soğutma kuleleri, reenjeksiyon sistemleri başlıca kirletici kaynaklardır. Elektrik enerjisi üretiminden dolayı oluşan çevresel etkiler ise; Sondaj süresinde ekosistemin bozulması, Kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile su ve toprağın kirlenme riski, Tesisin işletilmesi süresince CO2 ve H2S emisyonları, Jeotermal sıvının ekstraksiyonu nedeniyle arazinin çökme riski, Doğrudan akarsulara deşarj yoluyla yoğun su kirliği, Asit yağmurları nedeniyle toprağın, ağaçların, tarımsal ürünlerin, göller ve akarsuların etkilenmesi şeklinde, yaşam döngüsü ve küresel ısınmaya etkiler sıralanabilir.
Ülkemiz jeotermal enerji kaynakları açısından zengin bir ülkedir. Bununla birlikte işletmede olan jeotermal esaslı elektrik santrallerinin (JES) üçte ikisine yakın bir bölümü Aydın’da kurulmuş olup; halen yatırım sürecinde olan, ön lisans ve planlama aşamasındaki yeni JES proje stokunun da dörtte biri Aydın il sınırları içindedir.
Jeotermal konusu ülkemizde en başından beri TMMOB gündeminde olup, TMMOB Aydın İKK tarafından 30 Kasım-2 Aralık 2006 tarihlerinde Jeotermal Enerji ve Aydın’daki Geleceği Sempozyumu düzenlenmiştir. Sempozyum kapsamında; “Jeotermal enerji konusunda halkımızın bilinçlendirmesi ve seferber edilmesi; Türkiye’nin toplam jeotermal ısı potansiyelinin değerlendirilmesi için gereken yasal çerçevenin bir an önce tamamlanması; Yasalaşan ‘Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kanun’un yanında Meclis gündeminde yer alan ve bizlerinde üzerinde önerileri olan ‘Enerji Verimliliği Kanun Tasarısı’ ve ‘Jeotermal Kaynaklar Ve Mineralli Sular Kanun Tasarısı’nın bir an önce kabul edilmesi ve hayata geçirilmesi” önerilmiştir. TMMOB ve bağlı Odaları, yıllar içerisinde Jeotermal kaynaklara ve uygulamalara yönelik görüş ve önerilerini bilimsel etkinlikler ve basın açıklamaları ile kamuoyu ile paylaşmış, yanlış uygulamalara karşı yöre halklarının yanında mücadele etmiştir.
Yaşanan süreçte, Jeotermal enerji kaynaklarının yoğunluklu olduğu Ege bölgesinde ve özellikle de Aydın’da; daha fazla kar odaklı, çevresel tahribatların görmezden gelindiği ve buna ilişkin önlemlerin alınmadığı, kuyu ve nakil hatlarının ovayı bir örümcek ağı misali örttüğü, vahşi deşarj yöntemlerinin uygulandığı ve bölgenin geri dönülemez tahribatlara uğradığı bir uygulama söz konusudur. Açık sistemlerde havaya salınan gazların etkisiyle tüm bölgede hissedilen çürük yumurta kokusunun yöre halkını rahatsız etmesi yanında, akışkan deşarjlarındaki yanlış uygulamalardan en fazla zararı Büyük Menderes Havzası’nda incir, zeytin ağaçları ve pamuk tarlaları ile Gediz Havzası’nda ise üzüm bağları görmüştür.
Bölge halkı, yıllardır sırf daha fazla para kazanma hırsıyla jeotermal enerji yatırımlarının hoyratça kullanmalarının ekosistemdeki ve yaşam alanlardaki olumsuz değişimlerine ve insan sağlığına yönelik tehditlerine karşı, hukuk mücadelesi yanı sıra, çeşitli etkinliklerle tepkilerini ortaya koymaktadır.
Bu süreçte; Aydın ilinin toplam 17 ilçesinin 16’sını kapsayacak şekilde 7 adet Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsat Sahası, 64 adet Jeotermal Kaynak Arama Ruhsat Sahası ile 39 adet Doğal Mineralli Su Ruhsat Sahasının ihale edilmesine yönelik yeni bir karar verilmiştir. TMMOB, bu ihalenin iptali için hukuk mücadelesi başlatmıştır.
Yeni santral ihalelerine çıkıldığı günümüzde öncelikle kamuoyunun sağlıklı bilgilendirilmesi ve yetkili kişi ve kurumların gecikmeden uyarılması amacıyla aşağıdaki tespit ve önerilerin paylaşılması önem arz etmektedir.
1. Mevcut jeotermal santral, kuyu ve iletim hatlarının yer seçimi sorunludur.
JES’lerin, arama kuyuları ve nakil hatlarının çoğunluğunun, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. ve 14. maddesine aykırı şekilde, yasal düzenlemelerle koruma altına alınmış büyük ova koruma alanlarına, koruma alanları dışında ise mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri yapılması yanlış ve hukuka aykırı işlemlerdir. 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda öngörülen yaklaşma mesafelerine ve kısıtlamalara da aykırı uygulamalar söz konusu olup, Yasa ile öngörülen mesafe sınırlamalarına uymak bir yana, alandaki zeytin ağaçları sökülerek zeytinlik vasıfları yok edilmeye çalışılmaktadır. Gerek dikili alanların yoğunluğu gerekse tarımsal bütünlük dolayısıyla parsel bazında sondaj kuyusu açılması, tarımsal bütünlüğü bozmakta, mutlak korunması gereken verimli tarım araziler tarım dışına çıkarılmaktadır. Tarımsal üretim ve tarımsal alan bütünlüğü ilkeleri, santral ya da kuyu yerleri için parsel bazında değerlendirilememeli, havza bazında değerlendirmelidir.
Yürürlükteki yasalara aykırı şekilde nitelikli tarım arazilerinin kütlesel kaybına yol açan izinlendirme ya da kaçak/mevzuata aykırı fiili uygulamalara karşı, başta Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere, Valilikleri ve Kaymakamlıkları göreve davet ediyoruz.
2. Mevcut jeotermal santral, kuyu ve iletim hatlarının çevresel etkileri önemsenmeden, akışkanlar ve gazlar yeterince ölçülmeden ve denetimlerle yanlışlar önlenmeden doğaya salınmasına yönelik uygulamalar, toprak, su ve bitkisel ürün kirliliği açısından sorunludur.
Jeotermal atık sular yüksek miktarda tuz, bor, tarımsal üretim için zararlı madde, arsenik gibi fiziksel zehirli maddeler ve su kirliliği yapan maddeler içerdiği için, jeotermal akışkanların kontrolsüz olarak yüzey üstü su kaynaklarına boşaltılması durumunda yüzey ve yeraltı suları kirlenmektedir. Ayrıca yüksek derişimler, hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları, hem de toprak için tehdit oluşturmaktadır. Uygulanan vahşi deşarj yöntemleri ile jeotermal akışkanların bilimsel gerekliliklere ve ilgili mevzuata aykırı biçimde Büyük Menderes nehrine deşarj edilmesi sonucu zararlı ve yüksek oranda kimyasallarla nehrin kirletilmesi halk sağlığı yanı sıra, başta incir, zeytin, üzüm ve pamuk olmak üzere tarımsal üretimin sağlıklı sürdürülebilirliği açısından çok ciddi tehdit oluşturmaktadır.
Tarımsal üretimdeki ve su kaynaklarındaki kirlilik sorununu önlemek için başta Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere, Valilikleri ve Kaymakamlıkları göreve davet ediyoruz.
3. JES’lerin izinlendirilmesi aşamasında uygulanan ÇED süreçleri sorunludur.
Yargı kararlarında da ortaya konduğu üzere çevresel etkileri olan projelerin bu etkilerinin kümülâtif olarak incelenmesi; çevredeki diğer projelerin etkileri ile birlikte değerlendirme yapılarak yörenin kaldırabileceği etkilerin buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Mevcut ve de yeni ihalelere konu ruhsat sahalarına ilişkin değerlendirme yapılırken; Büyük Menderes havzasındaki tüm diğer jeotermal enerji tesislerinin, diğer çevresel etkileri bulunan projelerin ve bölgedeki mevcut kirliliğin birlikte göz önünde bulundurulması; çevreye ve insan sağlığına olacak zararların kümülâtif biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu yalnızca bilimsel bir gerçek değil aynı zamanda Yüksek Mahkeme kararları ile de ortaya konmuş bir zorunluluktur. Bu bağlamda; ÇED süreçleri etkin işletilmeli, “ÇED Gerekli Değildir” kararları vermeden tüm süreç bütünleşik çevresel etkileriyle birlikte değerlendirilmelidir. “ÇED Gerekli Değildir” ya da “ÇED Olumlu” işlemlerine karşı Yargının verdiği iptal kararları kesinlikle ve ivedilikle uygulanmalıdır.
ÇED sürecinin etkin işletilmesi ve yargı kararlarına uyulması konusunda başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı olmak üzere, Valilikleri ve Kaymakamlıkları göreve davet ediyoruz.
4. Yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ile Akışkanın bir damlasının dahi yerüstüne deşarj edilmemesi ilkelerine uyulmamaktadır.
Yüzeye çıkan akışkanlar, doğaya bırakılan deşarjlar ve havaya salınan gazlar konusunda mevcut yasalar çerçevesinde gerekli ölçüm, inceleme ve denetimler yeterince yapılmamakta, yapıldığı söylenen ölçüm ve analiz sonuçları ise kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. JES firmaları lehine yasaların uygulanmaması anlamına gelen bu tür uygulamalardan vazgeçilmeli, hava, toprak ve su kirliliğinin periyodik ölçümü ve denetim faaliyetleri etkin bir şekilde yapılmalı, gerekirse yerel yönetimlere, bağımsız denetim kuruluşları veya üniversitelere izin verilmeli, kısa aralıklarla sonuçlar kamuoyuna açıklanmalıdır.
Bu konuda başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere, Valilikleri, Kaymakamlıklar ile görev ve yetkileri çerçevesinde ilgili Yerel Yönetimleri göreve davet ediyoruz.
5. Aydın ilinde JES’lerin yaşam alanlarından uzağa kurulması ilkesine uyulmamakta, Jeotermal atıkların insan ve canlı sağlığına etkileri önemsememekte ve yeterince araştırılmamaktadır.
Bazı JES’ler ve arama kuyuları yerleşim yerlerinin hemen bitişiğine yapılmakta, nakil hatları ise bazı yerleşim yerlerinin içerisinden geçmektedir. Havada hissedilen yoğun kükürt kokusu yanında, önemli gürültü kirliliği de yaşanmaktadır. Tesislerden havaya salınan su buharları bağıl nemin artmasına neden olmakta, havaya salınan gazlar bölgenin hava kalitesine de ciddi oranlarda zarar vermekte; iklimsel değişikliklere neden olmaktadır. Jeotermal atıkların insan ve tüm canlıların sağlığına etkileri ivedilikle incelenmeli, son yıllarda arttığı gündeme getirilen kanser vakaları araştırılmalı ve kamuoyu bilgilendirilmelidir. İzinlendirme sürecinde ÇED Raporuna ek olarak mutlaka “Sağlık Etki Değerlendirmesi” raporu da istenmelidir.
Halk sağlığını doğrudan tehdit eden bu izinlendirmelere karşı, başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere, Üniversiteleri, Valilikleri ve Kaymakamlıkları göreve davet ediyoruz.
6. Jeotermal tesislere arama ve işletme ruhsatı ve lisans verme konusu sorunludur.
Jeotermal, plansız kullanıldığında tükenen bir kaynaktır. Sahaların kapasitesini aşan tesis ve kuyu izinleri nedeniyle kullanıma alınan tüm sahalarda rezervuar basınçları düşmekte, suyun soğuması hızlanmakta ve kaynaklar tükenmektedir. Halen izin verilmiş olanlarla birlikte ihale edilecek yeni ruhsat sahaları, jeotermal kaynakların daha çabuk tüketimine neden olacağından, kamu yararına ve sürdürülebilir çevre ilkelerine, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununun 14. maddesinde öngörülen kaynak rezervuarın korunması ilkesine de açık aykırılık taşımaktadır. Bununla birlikte kapasitesinden fazla çekim yapılması arazide çökmeler yaşanması riskini ortaya çıkarmaktadır. Aynı zamanda jeotermal kaynakların fazlaca kullanıldığı arazilerde yapılan reenjeksiyon sismik aktiviteyi tetiklemekte ve depreme sebep olmaktadır. Bu bağlamda jeotermal elektrik üretim alanlarında mutlaka doğal depremsellik ve tetiklenmiş depremsellik kayıt ve değerlendirme uygulamalarının yapılması gerekmektedir.
Gerek ruhsat ve lisans, gerekse tetiklenmiş depremsellik olgusu konusunda başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını ve Valilikleri göreve davet ediyoruz.
7. Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik yasal ve kurumsal mevzuat karışık ve sorunludur.
Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik iş ve işlemler başlıca 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun ile 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanun kapsamında yürütülmektedir. 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, kapsama giren ve girmeyen illerde farklı uygulamalara neden olmaktadır. 6360 sayılı yasa ile İl Özel İdareleri kapatılan olan illerimizde jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli suların araması, araştırması, geliştirilmesi, izlenmesi ve denetlenmesinin hangi idari birimler tarafından yürütüleceği belirsizliği halen giderilememiştir.
Jeotermal kaynaklarla ilgili olarak iş ve işlem yürüten başlıca kamu kurum ve kuruluşları; İçişleri Bakanlığı (İl Özel İdareleri, Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Maden İşleri Genel Müdürlüğü, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü), Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, EPDK’dır. Elektrik piyasasındaki gelişmeler çerçevesinde EPDK’nın Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelikte yapacağı değişiklikler gündemdedir.
Yaşanan çevresel sorunların giderilmesi, mevzuat karmaşasının giderilmesi, Bakanlıklar ve ilgili idarelerin arasındaki etkili eşgüdümün sağlanması konusunda, yeni yasal düzenleme yapması için Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)’ni göreve davet ediyoruz.
Özetle;
TMMOB, Anayasanın “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” ilkesi gereği, temel insan haklarından olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının ihlal edilmemesi adına, yöre halkının haklı muhalefetinin yanındadır. Kurulması planlanan ve halen hukuk mücadelesi süren yeni JES’lere karşı başta Kızılcaköy, Kıyıköy ve diğer yöre halklarının sergilediği haklı tepki ve mücadelesinin destekçisi ve takipçisidir.
Aydın ili özelinde önerilerimiz; “Enerji mi, Tarım mı, daha önemlidir?” gibi gereksiz tartışmalara girmeden, koruma-kullanma dengesi içerisinde mevcut JES tesislerinin etkin bir şekilde denetlenmesi, yanlış yerde yanlış projelendirilen ya da yanlış uygulamalarla işletilen JES’lerin kapatılması, kapasite aşımı nedeniyle Aydın ilinde yeni JES yatırımlarına izin verilmemesidir.
JES sorunu, sadece Aydın ilinin sorunu değildir. Manisa, Denizli, İzmir, Çanakkale, Afyon, Van, Elazığ, Bolu dâhil birçok ilimiz kontrolsüz ve denetimsiz jeotermal enerji yatırımları tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle konuya bütüncül yaklaşmalı, ülke düzeyinde gerekli bilimsel ve teknik çalışmalar yürütülmeli, mevzuat yeniden değerlendirilmeli, kamu denetimi etkin bir şekilde sağlanmalıdır.
Jeotermal kaynakların aranması, kullanımı ve işletilmesine ilişkin mevzuattaki yetersizliklerin giderilmesi, mevzuatın bilimsel ve teknik gereklere uygun olarak Dünya ölçeğine çekilmesi; arama ve işletme aşamasındaki mevzuata aykırı uygulamaların denetlenmesi ve engellenmesi ile aykırılıklara devam eden mevcut işletmelerin ruhsatlarının iptal edilmesi; santrallerin çevresel etkilerinin bütüncül biçimde tespit edilerek değerlendirilmesi ve en aza indirilmesi için gerekli işlemlerin yapılması; tüm bu aşamalarda eksik olan kamu denetiminin tam anlamıyla sağlanması gerekirken; dava konusu ihale ile yeni ruhsat sahalarının devreye alınması yukarıda özetlenen tüm zararlı sonuçların katlanarak artmasına, Aydın ilindeki Dünyaca ünlü incir ve zeytin başta olmak üzere tarımsal faaliyetlerin yok olmasına, Aydın ilinin insan sağlığı açısından yaşanmaz hale gelmesine neden olacaktır.
Aydın ili sınırları içerisinde bulunan bazı sahaların ihalesinin gerçekleştirileceği duyurusu üzerine paylaştığımız bu ön değerlendirmeyi kamuoyunun dikkatine sunarak, gerek hukuksal düzeyde gerek bilimsel ve teknik düzeyde konunun takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.
TMMOB YÖNETİM KURULU