Sağlıklı ve Güvenli Bir Çevrede Yaşam Hakkı İçin Mücadeleye Devam

Yazar- MO İstanbul 5 Haziran 2023 Pazartesi

Son yirmi yılda; sermaye öncelikli kentleşme politikaları, mevzuat değişiklikleri, yatırım kararları, çevre düzeni ve bütünleşik kıyı planları, doğal sit alanlarının derecelerinde getirilen düzenlemeler, çevresel etki değerlendirmesinde getirilen muafiyetler yoluyla koruma mevzuatında var olan hukuki güvenceler ortadan kaldırılmıştır. Doğal, tarihi ve kültürel varlıkların kamusal nitelikleri ortadan kaldırılarak; amaçları dışında kullanılabilmelerinin, yapılaşma alanlarına dönüştürülmelerinin önü açılmıştır.

Nükleer santraller, köprüler ve otoyollar, havaalanları, hidroelektrik santraller, kanallar gibi birçok proje; çevreye olan etkileri gözetilmeksizin, kamu özel ortaklığı modeliyle kamu kaynaklarıyla finanse edilmiş; sermaye sahiplerine hazine garantisi sağlanarak tamamlanmıştır. Bu proje ve uygulamaların çevresindeki alanlar çekim merkezi haline getirilerek gayrimenkul yatırımcılarına satılmaya başlanmış; ormanlar, koruma alanları ve kıyıların yapılaşmaya açılması için hazırlıklar başlamıştır.

Yakın dönemde Çevre Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Mesire Yerleri, Sulak Alanların Korunması, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Kıyı Yönetmeliği’nde getirilen düzenlemelerle çevre karşıtı uygulamalar sistemli ve kurumsal hale getirilmiştir.

Kentsel dönüşüm uygulamalarıyla kentsel alanlar rant alanlarına dönüştürülmüş, yaşanan yıkımın boyutları giderek büyürken; kentlerimiz; salgınlar, deprem, yangın, sel ve benzeri afetlerin yanı sıra yapısal sorunlara açık ve güvencesiz hale gelmiştir.

6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan depremlerin etkisi en fazla rant amaçlı planlama kararları alınan kentlerimizde görülmüştür. Yoğun yapılaşma koşulları, alınması gereken önlemlerin uygulanmasını neredeyse olanaksız hale getirmiştir. Afet sonrası acil müdahale ve iyileştirme süreçlerindeki koordinasyon ve planlama eksikliği nedeniyle yurttaşların yaşamsal ihtiyaçlara erişimi daha da zorlaşmıştır.

Depremlerin ardından bugüne kadar; toplum sağlığının korunarak sağlıklı, sağlam ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına yönelik yeterli önlem alınmamış; bölgedeki yapılaşma ve imar sürecinin yeniden başlatılmasına odaklanılmış; ormanlar, tarım alanları, doğal ve arkeolojik sit alanları yapılaşmaya açılmış; OHAL Kararnameleri ile Bakanlık ve TOKİ’ye sınırsız inşaat yetkileri verilmiştir.

Herkes, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Devlet, bu hakkı korumak, çevreyi geliştirmek, korumak ve kirlenmesini önlemekle yükümlüdür. Çevre ve doğa tahribatının olumsuz etkilerine ancak, ülkemizin sahip olduğu doğal kaynakların korunması, bu kaynakların tüm yurttaşlarca eşit kullanılabilmesi ve kamu yararını gözeten çevre politikalarının oluşturulması yoluyla karşı koymak mümkün olacaktır.

Bu bağlamda; çevre karşıtı yatırım ve plan kararlarının ivedilikle durdurulması; katılımcı, bilimsel şehircilik ve planlama ilkelerine bağlı kamusal politikaların hayata geçirilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Mimarlar Odası olarak; tüm meslektaşlarımızın ve yurttaşlarımızın Dünya Çevre Günü’nü kutluyor; sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulması için, doğal ve kültürel çevremizin korunması amacıyla verdiğimiz mücadeleye devam etmekte kararlı olduğumuzu önemle vurguluyoruz.

TMMOB MİMARLAR ODASI
MERKEZ YÖNETİM KURULU

Yazar- MO İstanbul 5 Haziran 2023 Pazartesi