2020 yılına damgasını vuran Covid-19 salgını hayatlarımızı bütünüyle abluka altına almışken, bu süreçte yaşananlar pek çok yazının konusu olmaya devam ediyor. TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Kadın Komisyonu olarak bizler de bu süreç içinde yaşadıklarımız ve tanık olduklarımız üzerinden tarihe not düşmek niyetindeyiz. Özel olan politiktir diyoruz ve her birimizin öyküsünün, deneyiminin aslında kadınların üzerine çöken bu süreçte ortaklaştığını biliyoruz.
16 Temmuz 2020 tarihinde, fiziksel mesafe kurallarına uygun biçimde düzenlendiğimiz buluşmamız, istatistikler üzerinden sürecin hafif seyrettiği, yaşadığımız kaygıların bir nebze azaldığı ancak geleceğe dair belirsizliğin tüm can yakıcılığı ile sürdüğü bir döneme denk geliyor.
Deneyim aktarımları, hâlihazırda yüz yüze olduğumuz ekonomik krizin pandemi sürecinde de katlanarak devam ettiğini gösteren yaşanmışlıklarla başlıyor, toplumsal cinsiyet rolleri açısından bu deneyimleri sorguluyoruz. “Kadınlar sokağa özgürleşmeye”, “Ev işini bırak dünya dursun” sloganlarımıza karşı COVID-19 sürecinde evlere kapandığımız, her zamankinden çok temizlik, ev işi, bakım emeği verdiğimiz bu süreçten kadın dayanışması, mücadelesi ile çıkabileceğimiz bu forumumuzun da temel sonuçlarından biri oldu.
Pandemi ile derinleşen ekonomik kriz ortamında neler yaşıyoruz?
- İnşaat sektöründe çalışırken geçtiğimiz yıl doğum izni dönüşü, artık aşina olduğumuz şekilde işten çıkarılan bir meslektaşımız pandemi döneminin yeni iş aramalar açısından zorluğunu aktarıyor. Halihazırda kriz ile boğuşan bir sektörde sınırlı sayıda ilana başvuru yaparken, yeni belirsizliklerin mevcut ilanları da boşa düşürdüğünü vurguluyoruz.
- 30 yıl ara vermeden mesleğini yapmış, emeklilik sonrası da işe devam eden finans sektöründe çalışan bir meslektaşımız, pandemi ile birlikte işverenlerinin kendisine işten ayrılmayı dayattığını, bu noktada bir şirket geleneği olarak verilen teşviklerin de gündemden kaldırıldığını belirtiyor. Çünkü emekli çalışanlar kısa çalışma ödeneğinden faydalanamıyor ve işverene “ilave maliyet” olarak görülüyor. İşe iade davası için geçerli sürenin de yaşanan olağanüstü şartlarda pratik olarak mümkün olmaması sebebiyle işverenlerin iki dudağı arasında işten ayrılma hikâyesini dinliyoruz.
- Ardından söz alan bir mimarın aktarımları sistemin yılların deneyimli personelleri ile yeni mezun meslektaşlarımızı bu noktada eşitlediğini gösteriyor. Öyle ki pandemi sürecinin başında alelacele işten çıkarılan bir diğer kesim, işverenlerin kısa çalışma ödeneğinden faydalanamayacağını anladığı yeni mezunlar oluyor. Kayıtlarında ödenekten faydalanabilecek kadar sigorta primi olmayan meslektaşlarımızın işten çıkarılma hikâyeleri birbirine çok benziyor. Tazminatsız, işsizlik maaşı ya da işe girme umudu olmayan genç meslektaşlarımızın gerçekliğini görüyoruz.
- Yerel bir dayanışma ağının zor durumda olanlar için başlattığı erzak kampanyasına destek çağrısı yaparken, yanı başımızda kimya sektöründen bir meslektaşımızın bu pakete ihtiyacı olduğunu öğrenmekle sarsılıyor, birbirine temas etmenin önemine değiniyoruz. Yine uzun yıllar deneyimli olan bu meslektaşımızın, pandemi sürecinde iş bulamadığını, pozisyonların da deneyimli kişiye maaş vermektense, daha ucuz işgücü ile kapatıldığını paylaşıyor.
Halen çalışabilen kesim için ise şartlar pek parlak değil
- Fiziksel mesafe ve gerekli önlemlerin sağlanmadığı, risk analizlerinin gerçekleştirilmediği ya da gerçekleştirilmişse dahi gerekliliklerin uygulanmadığı şantiyelerde, fabrikalarda, laboratuvarlarda, ofislerde veya hastanelerde hız kesmeden çalışanlar, yaşanan gerçekliğin sahayla örtüşmediğini aktarıyor.
“Evde kal” çağrılarına uyabilmenin lüks olduğu saha çalışanları için, salgının en kritik aşamasında ortaya çıkan sokağa çıkma yasaklarında dahi özel izin ile çalışıldığını görüyoruz.
- İşten çıkarmalar yasaklanmadan öncesinde, pandemi süreci kriz kapıda o yüzden şirkette küçülmeye gidiyoruz bahanesi ile lgbti+ meslektaşlarımızdan işten çıkarılanlar oldu.
Peki bu süreçte evden çalışanlar? Yan hakların tırpalanması ve gönüllü/gönülsüz esnek çalışmayı bizler nasıl deneyimliyoruz?
Söz alan meslektaşlarımız aktarıyor:
- Mesai saatlerinin belirsizleşmesi ve işverenlerin “zaten evdesin…” ile başlayan ilave iş talepleri ile bedelsiz, bitmek bilmeyen fazla mesailerin arttığı bir dönem yaşıyoruz. Kısa çalışma ödeneğine başvuru sırasında belirtilen resmi saatler değil işverenin keyfiyetiyle çalışıyoruz. Haftalık izinler ve resmi tatiller “zaten evde” olan çalışanın boş zamanlarının da gaspı anlamına geldiğini görüyoruz.
- İşverenlerin sorumluluğunda olan elektrik, internet, ısıtma-soğutma giderleri üzerimize yıkılıyor. İş hattı yoksa buna telefon giderleri de dâhil oluyor. Evden çalışmanın getirdiği mobilizasyon yükünü zamlanmış faturalarla biz karşılıyoruz.
- Yemek kartlarımız alınıyor, ücretleri ödenmiyor; bunun maliyeti de üzerimize yıkılıyor, maaşlarımızdan ödüyoruz.
- Tam zamanlı çalışmamıza rağmen, eksik maaş alıyoruz, sigortalarımız eksik yatıyor.
- Zam dönemleri es geçiliyor, her şeye zam gelirken işverenler pandemiyi zam yapmamanın gerekçesi olarak gösteriyor, zamsız çalışıyoruz.
- Yıllık izinlerimiz zorunlu olarak kullandırılarak şirket üzerindeki finansal yük azaltılmaya çalışılıyor. Yıllık izinde gösterildiğimiz dönemde ise pek çoğumuz evden çalışmaya devam ediyoruz.
- Mevcut iş yükünün yanında, bizleri kontrol altında tutabilmeyi hedefleyen, saatler süren online toplantılar ile muhatap oluyoruz.
- İşverenin üzerinden ofis kirası, yol-yemek ücreti gibi yükleri alan esnek çalışma modeli bu süreç sonrasında norm haline gelebilecek düzeyde benimsetildi. Bazılarımız için sabah erken kalkmamak, işyeri ortamının gereklilikleri olan kıyafetlere hapsolmamak, hatta sütyenden kurtulmak, saatlerini kendisinin ayarladığı bir süreç gibi görünüp gönüllü hale gelirken; bazılarımız içinse yukarıda sıraladığımız üzere emek sömürüsünü derinleştiren, çalışanların bir araya gelip örgütlenmesinin önüne geçen, bir çok hak kaybına sebep olan esnek çalışma üzerine emek ve meslek örgütlerinin daha fazla eğilmesi gerekiyor.
Pandemide kadın olmak: Toplumsal cinsiyet rolleri açısından neler yaşıyoruz?
“Pandemi ile modern kadın miti çöktü”
- COVID-19 süreci özellikle ev içerisinde kadın emeği sömürüsünü yoğunlaştırdı. Heteroseksüel aile yapılarında işyükü kadınların omzuna yüklendi.
- Pandemi sürecinde artan ev içi hijyen ihtiyacı toplum genelinde olduğu gibi mühendis, mimar, şehir plancısı kadınlar açısından da kadına yıkıldı. Daha öncesinde evine temizlik hizmeti alanların alamadığı, alabildiği durumlarda da tüm organizasyonu (evde nerelerin temizlenmesi gerektiği, gerekli malzemelerin nerede olduğu, ek hizmet istenip istenmeyeceği vs. gibi detaylar), erkek partner evde olsa dahi, kadına kaldığını görüyoruz.
- Dışarıdan yemek söylenebilirken, pandemi sebebiyle evde üretimin arttığı bir dönem oldu. Bir meslektaşımızın özetiyle “ Her iki partner de işe gidiyoruz, ev temizliği için hizmet alıyoruz, çocuğu kreşe gönderiyoruz, yemeği dışarıdan söylüyoruz. Standart bir zamanda her şey bu durumlarda çok eşit görünüyor. Ancak pandemi ile tüm bu hizmet alımlarının durması, evden çalışma, kreşin kapanması, çocuğun evden derslere katılması gibi işler gün yüzüne çıktığında aslında o kadar da eşit olmadığımızı işler yeniden kadına yüklenince fark ettik. Bu koşullar devam ederse çocuğu gönderecek kreş de yokken erkeğin maaşı daha yüksek olduğu için işten ayrılmayı düşünmeye başladım. Yani aslında o işe de gidiyorum, ailem de eşitlikçi, sosyal hayata da katılıyorum tadındaki modern kadın masalı pandemi ile yıkıldı. Gerçekler su yüzüne çıktı ”.
- “Evde kal” çağrısına uyabilen kesimin ev içi emek ile mesaisinin birbirine girdiği, evde olunan zamanlarda aile bireylerinin ihtiyaçlarını da karşılamakla kadının yükümlü olduğunu görüyoruz. “Kendine ait bir oda”nın kalmadığı, tüm emek süreçlerinin içiçe geçtiği evden çalışma sürecinde babanın çocuk yanına geldiği anda “çalışıyorum annene git” dediğini deneyimledik.
- Yine herkesin evden çalışması sürecinde internet kullanımın da hem sınıfsal hem de toplumsal cinsiyet açısından dağılımında eşitsizlik söz konusu oldu. Hem çalışan ebeveynler hem çocuklar için bilgisayar ihtiyacı doğdu. İş dışında internet kullanımında da yine ana kullanıcının heteroseksüel ailelerde erkek olduğunu görüyoruz.
- COVID pozitif çıkan ya da şüphelenilen, ya da bu süreçte hasta olup hastanelere gitmeyen/gidemeyen ev ahalisinin bakımı da kadınlardaydı.
- Sahada çalışmaya devam eden meslektaşlarımızdan çocukları olanların, okulların kapanması ile çocuk bakım desteği ihtiyacının ortaya çıktığını, çocuğu ve işi arasında kaldığını görüyoruz. Halihazırda devletin/belediyelerin yükümlülüğü olan kreş sayısının azlığı malumken olanların da kapatılması, okulların evden online eğitime geçmesi, pandemi sebebiyle evde bakım hizmeti verecek birisinin olamayışı ya da yaşı daha büyük aile bireylerinin covid riski olması sebebiyle çocuk bakımı kadın çalışanlar için oldukça kriz haline geldi.
- Çocukların online eğitim sürecinde çoğu zaman annelerin aktif katılımının istenmesi ilave bir iş yükü oluşturdu. Eğitimdeki cinsiyetçiliğin evlere bir yansıması oldu bu. Online eğitim esnasında bazı öğretmenlerin “ödevlerinizi annenizle yapın”, “annenizi ekrana çağırır mısınız” gibi erkek ebeveyni görmeyen söylem ve yaklaşımlar da hem çocuklar için cinsiyetçi bir algı oluşmasına hem de kadının üzerine ekstra iş yüküne sebep oluyor.
Dışarıdan yemek tüketme alışkanlıklarının azalması ile eşlerin / partnerlerin öğle yemeklerinin kadınlar tarafından hazırlanmasına şahitlik ediyoruz.
- Maaşların eksik yatması, yatmaması, işten çıkarılma, sürece bağlı iş bulamama vs sebepler ile evde yalnız yaşayan kadınlar/lgbti+’lar kira sorunu yaşadı, bu sorunu çözemeyen bazı arkadaşlar aile evlerine dönmek durumunda kaldı. Bu da denetimli aile yapısına geri dönüşle yeni problemler yarattı.
Bir yandan kişisel kaygılarımızın yoğunlaştığı, yakın çevremiz ile dahi aylarca görüşemediğimiz, yalnızlaşmanın psikolojik yükü ile yüzleştiğimiz pandemide sosyal, politik yaşamımız nasıl etkilendi?
- Rutin koşturmacaları olan sosyal bireyler olarak yalnızlaştığımızı, kaygılarımız ve yaşadığımız hak gasplarına karşı bireysel mücadelenin zorluğunu yaşadığımızı görüyoruz.
- Bazı yalnız yaşayan kadın meslektaşlarımız pandemi sürecinde de kadın dayanışmasının önemine, birbirine desteğin bu süreçte iyileştirici olduğuna değindi.
- Yalnızlaşmanın bir getirici olarak her türlü hak gaspına açık olduğumuzu, korunma refleksinin ağırlıklı olarak işveren ve yöneticilerle uzlaşma olarak deneyimlendiğini tespit ediyoruz.
- 65 yaş üstü meslektaşlarımızın, “koruma” iddiasındaki önlemler ve kullanılan dil sonucu toplumda ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını; günlük ihtiyaçlarının bu dönemlerde nasıl karmaşık bir hal aldığını dinliyoruz. Maaşların eve geleceği belirtildiği halde defalarca başvuru yapılmasına rağmen gelmediğini, yasağı delip banka ziyareti yapmak zorunda kalanlar olduğunu, günlük ihtiyaçlarını karşılamak için komşularından destek alma çabalarını öğreniyoruz.
- Yakın zamana kadar yükselttiğimiz “sokağa, özgürleşmeye” şiarının, her türlü hak gaspı karşısında nasıl zayıfladığını konuşuyor, bunun en çok da iktidarın elini güçlendirdiğinin altını çiziyoruz.
- Pandemiye karşın yine de mücadeleyi sürdürenin kadın hareketi olduğunun altı çizildi.
- İstanbul Sözleşmesine saldırılar, TMMOB Yasası tartışmaları, kentsel talan uygulamalarına karşı mücadelenin sosyal medya sınırında kalmasının politik olarak bizi geriye düşürdüğünü tespit ediyoruz.
- Pandemi bahane edilerek 6284 adeta rafa kaldırıldı. Kadınlar ev içerisindeki şiddet failleri ile çözümsüz bırakıldı.
- Muhalefetin her alanına olduğu gibi, bu süreçte kadın hareketinin kurumlarına yapılan saldırıları, gözaltıları, tutuklamaları değerlendirdik. İnfaz yasasında hayatını savunan kadınlar, siyasi tutsak kadınların tutukluluğu devam ederken kadın ve çocuğa karşı suçları olan erkekler serbest bırakıldı. Bu kişilerin serbest bırakılması esnasında da bu kişilerin şiddetine maruz kalmış kişilere bir bilgilendirme gerçekleştirilmedi.
- Cezaevinde bulunan yakınının tedbir alınmadan, pozitif vakalarla aynı araçta dağıtılmasına şahit olan meslektaşlarımızın yaşadıklarına şahitlik ediyoruz.
- İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı tartıştıran, çocuk istismarını aklamak anlamına gelecek olan “erken yaşta evlilik” tartışmalarını ısıtıp ısıtıp önümüze getiren iktidar; diğer yandan kadın örgütlerine saldırılarını artırdı, bir çok kadın aktivisti tutukladı. Bu saldırıların tüm kadın hareketine olduğunu görüyor ve arkadaşlarımızın yanında olduğumuzun altını çiziyoruz.
Son olarak TMMOB Kadın çalışmasında birlikte yer aldığımız arkadaşımız Makine Mühendisi Arin Zümrüt’ün kadın mücadelesindeki eylemlilikleri gerekçe gösterilerek sağlık sorunlarına rağmen keyfi tutukluluğunu hatırlatıyor, yanında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz.
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Kadın Komisyonu
Temmuz 2020