- XVIII. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali başlıyor
- KTMMOB Mimarlar Odası, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesine Ziyaret Gerçekleştirdi
- Ömerli Barajı havzasına kurulmak istenen “biyoteknoloji vadisi” projesine karşı dava açıldı
- Sit derece değişiklikleri: Bakanlığın Sedef Adası’nı yapılaşmaya açmak için yaptığı ikinci değişikliğe bilirkişi engeli
- Ataköy’deki modern konut mirası: Bakanlığın eklemek istediği yapı bloğu bilirkişileri görüş ayrılığına düşürdü.
- İyi Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’ne Ziyaret Gerçekleştirdi
“Güçler Ayrılığı Yoksa; Toplumsal Kanser Nasıl Önlenecek?…”
Eski bir deyimdir; “Bir derdim olacağına, bin derdim olsun…”
İlk anda yanlış algılandığı için tepki duyulan bu deyimin içinde biraz dolaşınca; ne kadar da doğru söylenmiş olduğunu anlayarak rahatlıyor insan… Onca dert yetmiyormuş gibi bir de bunu binlere çıkarmak da iş mi yani?!… Bir tane dert de neyine yetmiyor?!… Örneğin çaresiz kanser oldum; al sana bir tane dert; “üstü kalsın…” Hatta rakamla bir daha söyleyelim; diğer 999’u kalsın… Oysaki hayatta bin ayrı şeyi kendine dert edinebilmek; aslında yaşama tutunmanın ötesinde yaşama sevincinin yani huzurun kanıtı da…
Böyle bin derde vakit ayırıp da yaşama sevincinin de tadını çıkara çıkara yaşayabilen insanlara imrenmekten kıskanmaya vakit de bulamaz insan… Etkileniriz, hatta belki de bizi de peşinden aynı coşkulu yola alır sürükler, yarattığı bu güzel huzur rüzgârıyla…
Her toplum cıvıl cıvıl, fısır fısır ya da fokur fokur her an her yerinden birbirinden farklı, binlerce dert ile kaynayan çorba kazanı gibi içine ne katılırsa onun tadını ve kokusunu verir. Binlerce yıldır yaşayan, yaşatan bir çorbadır; toplum…
Sinir sistemimiz bizi koruyan doğal bir yapıdır. Onun normal işlediğini hissedebildiklerimizle fark ederiz. Ateşe değmişse elimiz uyarır; biz de elimizi çekeriz bu canımızı yakan yerden… Hastalanmışsak uyarır; biz de ona göre tedbirimizi alır, tedavi oluruz. Önceden farkına varmayı öğreniriz zamanla… Ya hiç hissedemiyor olsaydık, bu da hasta çorbasına bile el süremez hale gelmemize yol açardı…
İki kişilik bir toplumun bir çorba güzelliğinde bir arada ve huzur içinde yaşayabilmesi; öncelikle aralarında kurulacak olan sinir (farkındalık) sisteminin sağlıklı olmasına bağlıdır. Örneğin bu iki kişilik toplumun bir ekmeği en adaletli bir biçimde aralarında paylaşabilmesi için uyulması gereken kurallar; ötekisinin ötekisi olduğunu bilmenin yanı sıra bu farklılıkların birer güç olduğunun farkında olmaktan geçmektedir.
Nasıl?
Biri ekmeği ikiye böler.(Birinci güç farkı.)…
Diğeri bölünen, iki ekmek parçasından birini seçer(İkinci güç farkı.)…
Eğer seçen, birinci bölme işleminden huzur almıyorsa; tekrar ekmekleri istediği gibi eşit parçalara böler.
Bu kez seçmek sırası diğerine geçer…
Böylece “Bölme” ve “Seçme” işlemi her iki tarafa da huzur verecek biçimde “demokrasi” de gerçekleşmiş olur.
Kişi sayısı arttıkça “bölme” ve “seçme” işlemi de aynı “Güçler Ayrılığı Kuralı” ile toplumda “Denge ve Denetleme”nin bir toplumsal davranış alışkanlığı olarak, ortak yaşam kültürüne dönüşür.
Kendi dışındakileri yok sayıp, yok etmeden; ortak bir toplumsal çorba içinde adaletin huzurunu gerçekleştirecek hukuk sisteminin temeli; karşılıklı saklı hakları koruyacak olan gücün dengeli bir denetimiyle olanaklıdır.
Bir yerde “güçler ayrılığı yoksa” orada “demokrasi de yoktur!”
Bir yerde “demokrasi yoksa” orada “hukuk da yoktur!”
Bir yerde “hukuk yoksa” orada “adalet de yoktur!”
Bir yerde “adalet yoksa” orada “huzur da yoktur!”
Bir yerde “huzur yoksa” orada “bin dert de yoktur!”
Bir yerde “bin dert yoksa” orada yalnızca “bir dert vardır!”
Bir yerde “yalnızca bir dert varsa” orada “artık hiçkimse yoktur!”
Çaresiz bir derdin derdine düşmüşse toplum…
Yani, “Güçler Ayrılığı” yoksa; böyle bir toplumsal kanser nasıl önlenecek?…
Her türlü kansere HAYIR!…