Beyoğlu Kültür Yolu Projesi ve Gezi Parkı’nın Vakıflara Devri

Yazar- Esin Köymen / TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı 30 Mart 2021 Salı

Yaklaşık 1 yıl önce, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tarafından, “Beyoğlu Kültür Yolu Projesi” adıyla Galataport’tan başlayarak, yıkılan Atatürk Kültür Merkezi yerine yapılan yeni kültür merkezine erişen bir güzergâh tarif edilmişti.  Bakan, bu güzergahta yer alan ve mülkiyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda ya da bağlı kurumlarında olan binaları kapsayan ve kültürel aktiviteleri içeren bir program hazırladıklarını ifade etmişti. Bu güzergahta şimdiye dek olan biteni incelediğimizde, karşımıza çıkanlar ile Gezi Parkı’nın mülkiyetinin İBB’den alınarak, mazbut vakıflardan Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devredilmesinin arasındaki bağlantıyı çözmek hiç de zor değil.

Beyoğlu Kültür Yolu Projesi’nin başlangıcı olarak kabul edilen Galataport Projesi, ortaya atıldığı ilk günden itibaren TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından eleştirilmiş ve iptal edilmesi için hukuk mücadelesi sürdürülmüştür. Karaköy/Galata/Salıpazarı kıyı bölgesindeki doğal, tarihi ve kültürel mirasımızı, bu değerlerin korunması ilkesi çerçevesinde toplum ve kamu yararına uygun olarak değil küresel rant sermayesinin taleplerine göre değerlendirmeyi kalkınma ve büyümenin temeli olarak kabul eden anlayışın ürününü bugün hep birlikte görüyoruz. Kıyılarda yapılan dolgular ve yapılar nedeniyle tarihi dokuyu tümden kapatan bu yapılaşmanın ne kamu yararı ile ne de kültürel dokunun korunmasıyla bir ilgisi olabilir.

Kültür aksı projesinin 2. durağı olarak açıklanan Galata Kulesi’nin mülkiyeti; Vakıflar Kanunu’nun 30. Maddesi çerçevesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün başvurusu üzerine İBB’den alınarak Kule-i Zemin Vakfı adına, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredildi. Devirden hemen sonra Ağustos 2020 tarihinde Koruma Kurulu tarafından onaylanmış bir projesi bile olmadan Galata Kulesi’nde hiltili restorasyon uygulamalarına tanık olduk. Tüm bu süreçler devam ederken Galata Kulesi’nin etrafındaki kamuya ait meydanın da ihdas edilerek aynı vakfa devir edilmesi için çalışmalar yapıldığını öğrendik.

3. durak, 1491 yılında inşa edilen ve İstanbul’un en eski Mevlevihanesi olan Galata Mevlevihanesi’dir. 25 Ekim 1925’te çıkarılan “Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması ve Bazı Unvanların Yasaklanması Ve Kaldırılmasına Dair Kanun” çerçevesinde faaliyetlerine son verilen yapı, bu dönemden sonra ilkokul olarak kullanılmıştı. Çeşitli girişimler sonucunda müzeye dönüştürülmüş ve 27 Aralık 1975 tarihinde ‘Divan Edebiyatı Müzesi’ adıyla ziyarete açılmıştır. 21 Kasım 2011’de ‘Galata Mevlevihanesi Müzesi’ adıyla hizmet vermeye başlamıştır.

4. durak, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi. 2017 yılında İBB’den Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmiş, bakanlık tarafından yapılan restorasyon çalışmaları sonucunda Haziran 2020 tarihinde açılmıştır.

5. durak olan Narmanlı Han, 1831 yılında inşa edilmiş, uzun yıllar Rusya Büyükelçiliği olarak kullanılmıştır. 1933’te binayı ticaretle uğraşan Avni Narmanlı ve Sıtkı Narmanlı kardeşler satın almıştır. Eminönü’ndeki iş yerlerini buraya taşıyan Narmanlı Kardeşlerin adıyla anılmaya başlayan handa heykeltıraş, ressam ve yazarlar da yer kiralamaya başlamış ve Han, dönemin en önemli sanatçılarına ev sahipliği yapmıştır. Aliye Berger, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi sanatçıların yaşadığı bu han, Beyoğlu’nun sanat ve kültür merkezi konumuna gelmiştir. Narmanlı Han, 2014 başında Erkul Kozmetik’in sahibi Mehmet Erkul ve Eteksan Tekstil’in sahibi Tekin Esen’e satılmış, 2016 yılında başlayan ve yapının büyük bir kısmının yıkılıp yeniden yapılması ve avlusundaki ağaçların yok edilerek betonlaştırılmasıyla sonuçlanan tartışmalı restorasyon 2018 yılında tamamlanmıştır. Han, dükkanlar ve restoranlardan oluşan bir yapı haline gelmiştir.

6. durak, müzeye dönüştürülen ve 12 Mart 2021 tarihinde açılışı yapılan Mısır Apartmanı’ndaki Mehmet Akif Ersoy Hatıra Evi’dir.

7. durak, İstanbul’un ve Beyoğlu’nun hafıza merkezlerinden birisi olan Emek Sineması’nın yıkımı sonrasında yerine yapılan Grand Pera AVM’dir. Kentin en önemli hafıza merkezlerinden olan Emek Sineması ve Cercle d’Orient Binası, büyük hukuksuzluklarla 20 Mayıs 2013 tarihinde tamamen yıkılmış ve ‘hafızasızlaştırma’ projeleri tarihinde önemli bir yer edinmiştir.

8. durak Atlas Pasajı. İstanbul Sinema Müzesi ve Atlas Sineması, yaklaşık iki yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından 26 Şubat’ta açılmıştır. Atlas Pasajı’nın bulunduğu bina 1870’deki Büyük İstanbul Yangını’ndan sonra Sultan Abdülaziz zamanında Ermeni iş insanı Agop Köçeyan tarafından kışlık ev olarak kullanılmak üzere yaptırılmıştır. 1932’de geçirdiği onarımın ardından eğlence ve sanat merkezi haline gelen Atlas Pasajı’nda, 19 Şubat 1948’de 1860 kişilik kapasite ve 35 loca ile Beyoğlu’nun en büyük sinemalarından biri olarak Atlas Sineması, yine 1948’de Kulis Bar Restoran, 1951’de Küçük Sahne Tiyatrosu açılmıştır. Sinema, 1985’te hazineye devredilmiştir.

9. durak, Taksim Cami. Su Maksemi’nin hemen arkasında yükselen ve evrensel koruma ilkelerini yok sayarak siyasi bir inatlaşmayla yapılan cami.

10. durak, yeni kültür merkezi. Önce koruma altına alınarak tescil edilen Atatürk Kültür Merkezi, restorasyonu yapılacak yerde tescil kararı iptal edilerek yıkılmış ve yeni bir hukuksuzluğa daha imza atılmıştır.

11. durak henüz tariflenmedi ama mülkiyet devirlerinden anlaşılacağı üzere Gezi Parkı. Yine Vakıflar Kanunu’nun 30. Maddesi kapsamında üstelik de var olmayan bir kültür varlığı (Topçu Kışlası) gerekçe gösterilerek vakıflara devredilmiştir. 2011 yılında koruma kurulu tarafından alınan kararla 1940’lı yıllarda yıkılmış olan Topçu Kışlası’nın ihya (yeniden yapım) kararını da düşündüğümüz zaman devrin temel nedeni de açıkça ortaya çıkmaktadır. Bir yandan kamunun mülkü olan bu park elimizden alınıyor, öte yandan yeni mülk sahibinin istekleri doğrultusunda da istenilen projelerin hayata geçirilmesinin yolu açılıyor.

Kısaca Beyoğlu Kültür Yolu Projesi hem büyük çaplı bir özelleştirme hem de iktidarın, bu aks üzerinde yer alan cumhuriyet dönemi yapı ve mekanlarını silip yok ederek kendi “siyasal islamcı” anlayışını kent mekanına yansıtma girişimidir.

Tüm bu güzergâh tek tek ele alındığında Mimarlar Odası’nın kent suçlarıyla mücadele tarihinin bir bölümüne şahitlik ediliyor. Galataport’tan başlayan ve yeni yapılan kültür merkezine kadar çizilen rotadaki yapıların büyük bir kısmında yaşanan evrensel koruma ilkelerine aykırı yıkım ve uygulama süreçleri hepimizin hafızasında yer etmiştir. Önemli bir tespit de tüm bu projelerin uzun bir süre içinde programlanıp tek tek hayata geçirildiğidir. Hem merkezi hükümette hem de yerel yönetimlerde uzun bir süre tek başına iktidar olan siyasi iktidar, tüm bu projeleri rahatlıkla uygulayabilirken, büyükşehir belediyesini başka bir siyasi parti kazandıktan sonra, yapacağı tüm projelerde yerel yönetimi devre dışı bırakacak kararlar geliştirmeye başlamıştır ki; bunun en önemli ayağı da mülkiyetler üzerinde yapılan değişiklikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Galata Kulesi’nin de Gezi Parkı’nın da mülkiyetlerinin değiştirilmesi için yapılanlar bu kapsamda değerlendirilmelidir. Yeni mülkiyet sahibi olarak kendini gören siyasi erk, her istediği projeyi uygulayabileceğini düşünmektedir. Unutturulmaya çalışılan Taksim Cumhuriyet Meydanı’ndan hiç söz edilmemesi, meydanın bir geçiş koridoru olarak görülmesi; meydan kimliğine ve Taksim Meydanı’nın tanık olduğu bir direniş tarihine karşı geliştirilen tutum ve anlayıştan kaynaklanmaktadır. Üstelik alınan karar ve uygulamalarla doğrudan kentsel mekân hafızamıza yapılan tüm saldırılar, önemli ve kitlesel direnişlerle karşılık bulmuştur. 2013 yılında Gezi Parkı’na yapılan müdahalelerle gelişen ve hızla yayılan direniş süreci; yaşam alanlarımıza, doğal ve kültürel varlıklarımıza, kentsel yaşamımız ve diğer tüm demokratik haklarımıza yapılan saldırılara ve hukuksuzluklara karşı toplumun yükselen itirazlarıydı.

Gezi Direnişi’nin simgesi olarak bilinen Gezi Parkı ve Taksim Meydanı da bu nedenle iktidarın hedefindedir ve acil olarak dönüştürülmesi gereken mekanlar olarak ele alınmaktadır.

Kıyılarımızdan Galata Kulesi’ne, tarihi yarımadadan Gezi Parkı’na değin kentimizin yaşam değerlerine, kamusal ve kültürel varlıklarına, toplumsal hak ve özgürlüklerine yönelen; şehircilik ilkelerinden uzak, antidemokratik tüm politika ve uygulamalara ilişkin mücadele yürütmek, Mimarlar Odası’nın birincil sorumluluklarındandır. Kentimizin tarihi değerlerini olumsuz yönde etkileyen “yıkım ve dönüşüm” kararlarının hayata geçirilmesine karşı duyarlı tüm kesimlerle birlikte yürüttüğümüz ortak mücadeleleri sürdürmekte kararlı olduğumuzu önemle vurguluyoruz.

 

Yazar- Esin Köymen / TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı 30 Mart 2021 Salı